Vize, Yurtdışındaki Türkler, Kıbrıs ve AB ile ilişkiler Türkiye’de masaya yatırıldı.



AB ülkelerine vize muafiyeti Türk vatandaşlarının gecikmiş bir hakkıdır!

 
Bu vize konusunu gündeme getirdiğimiz zaman konuşmak bile istemeyen bazı Avrupalılar, şimdi biz daha sözü açmadan (gel size vize kolaylıkları sağlayalım. İş adamlarınız sanayi odalarından ticaret odalarından birer yazı getirsin onlara uzun süreli vizeler verelim, vize ücretlerini düşürelim isterseniz Akdeniz’de ve Karadeniz’de ortak birer vize ofisi açalım) gibi önerilerle gelmeye başladılar. Biz ise diyoruz ki biz vize kolaylığı istemiyoruz.


Dutch Queen due in Turkey

***


Vize kolaylığı değil vize muafiyeti istiyoruz

AB üyelik sürecindeki diğer ülkeler hangi esaslar içinde bu vize muafiyeti diyalogunu yürütmüşlerse Türkiye’nin de aynı esaslar içinde bunu tamamlaması gerekşektedir. Gümrük Birliği sürecinden bu yana aslında sürekli ertelenmiş, zamana yayılmış bir süreçtir. Tekrar zamana yayılan bir yaklaşım değil, bir an önce mümkün olduğu kadar objektif kriterler çerçevesinde vize muafiyet diyaloğunun başlamasını, bu konuda bir yetkilendirmenin yapılmasını, sonra da AB üyelik sürecindeki diğer ülkeler hangi esaslar içinde bu diyaloğu yürütmüşlerse aynı esaslar içinde bunun tamamlanmasına büyük önem veriyoruz. Vize muafiyeti konusunda Ashton, Füle ve ilgili AB Komisyonu üyesi Cecilia Malmström’ün çabalarını takdir ediyoruz., Gerçekten bazı önemli mesafeler alındığı kanaatini de taşıyoruz ancak önümüze vize muafiyeti konusunda net ve açık hedefler konması ve beraber yürüyeceğimiz bu yolun her aşamada açık ve net olması bizim için büyük önem taşıyor.

KIBRIS

Türkiye-AB arasındaki ilişkileri sadece ikili entegrasyon süreci olarak değil, dünya barışı için de değişen uluslararası sistemde barışı ve istikrarı sağlamak açısından da önemlidir. Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği konusunda çıkarılan siyasi engeller ve bazı ülkelerin iç gündemlerinin Türkiye-AB ilişkilerini esir almasını istemiyoruz.

AB’nin Kıbrıs Rum yönetimi dönem başkanlığı ile ilgili tutumuz açık ve sarihtir. Biz bu konuda Sayın Ashton’a ve Sayın Füle’ye pozisyonumuzu bir kez daha aktardık. Tabii, AB-Türkiye ilişkileri ve bizim birlikte yürüttüğümüz temaslar devam edecektir ama Türkiye Cumhuriyeti devletinin hiçbir organı, hiçbir kurumu veya bakanlığı Güney Kıbrıs Rum yönetimi dönem başkanlığını ilgilendiren herhangi bir faaliyette AB tarafıyla temas içinde olmayacak. Güney Kıbrıs Rum yönetimi orada olduğu sürece bu konuda tutumuz bilinmektedir. BM müzakere sürecindeki son gelişmeleri gözden geçirdik. Özellikle Rum yönetiminin son dönemde başlattığı sondaj çalışmalarının Doğu Akdeniz’de yol açtığı siyasi meseleleri de AB tarafıyla paylaştık. Rum yönetiminin AB dönem başkanlığının başlayacağı tarih olan 1 Temmuz’a kadar Kıbrıs’ta bir çözüm olmasını ümit ediyoruz, ancak KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’a yazdığı son mektupta yaptığı öneriye rağmen mesafe alınamamış olması istenilen neticelere ulaşılmasını engellemektedir. Türkiye her zaman Kıbrıs’ta iki kesimli adil bir çözümün taraftarı oldu. Ancak bunun ucu açık bir şekilde olmaması, bir zamanlama, takvimlendirme ile sonuç alııcı nitelikte olması önem taşıyor.

Balkanlar ve Ortadoğu’daki gelişmeler de ele alındı. Türkiye ve AB’nin ortak çabalarının bu konularda çok önemli sonuçlar doğuracağına inanıyoruz ve bu konudaki çabalar sürdürülecektir.

Ahmet Davutoğlu
Dışişleri Bakanı

***

Remarks by High Representative Catherine Ashton,
following the EU-Turkey Ministerial Dialogue,
Istanbul, 7th June 2012

Can I, first of all, thank you both ministers for being as ever excellent hosts.

This morning we met in the context of the global counter terrorism forum and I pay tribute to Turkey for hosting that event and for the role Turkey will be playing in the future. And then this afternoon we continued the EU Turkey ministerial political dialogue.

It is a reflection of how much there is to discuss, that we had to do it in two sessions this time in order to cover as much as possible and I think we probably could have gone on for much longer.

I wanted to say first of all how much we support the launch of the positive agenda and I really hope that this will give new momentum to the accession process.

There is no question that we have an excellent relationship in foreign policy and I believe it is vital that we do, given our shared interest in our common neighbourhood.

First of all, our thoughts are every day with the people of Syria. We are horrified by the violence and determined to work together on support and solutions.

I have already said to Minister Davutoğlu that we continue in the EU to wish to support Turkey in all the efforts it is making to support refugees and in many other ways as well.

Secondly I want to thank Turkey again for not only hosting our talks with Iran but for their interest too to support our step by step process to build confidence in the peaceful nature of Iran’s nuclear programme.

And then more generally, for the many areas of collaboration; Mr Davutoğlu mentioned the Western Balkans, but we could give you a long list of issues, of countries, of areas of work where we have been collaborators; not always agreeing on everything but absolutely determined to work together.

As far as I am concerned, for the rest of my mandate I know how important the strategic relationship is with Turkey and how determined I am that we continue to develop that, so that our contribution to solving some of the issues that many countries and many people in the world face, is as strong and as good as it possibly can be.

As I began, I want to say thank you for your hospitality again and what a great delight is to be back in Istanbul.

***


Remarks by Commissioner for Enlargement and European Neighbourhood Policy Štefan Füle at the press conference after the Political Dialogue at Ministerial Level in Istanbul:

I would like to thank Foreign Minister Davutoğlu and Minister of EU Affairs Bağis for the open and good discussion we had during the last three hours. It has shown once again that we share many common objectives – the most important of them: keeping the EU-Turkey relations on a positive track, in the spirit of the positive agenda which we have launched in Ankara few weeks ago. This positive agenda being not a substitute to the accession talks but a way to put them back on track.

The launch of positive agenda, as well as the meeting today, proves once again that we want to engage together and we want to solve problems together. We want to re-vitalise and re-energise our relations and we are doing it right now. We deserve dialogue. We deserve joint solution. We deserve positive agenda.

We have touched on a number of issues such as the positive agenda and its implementation, Turkey’s constitutional reform, its efforts to increase the respect of human rights and visa liberalisation. Let me express my strong hope that we will be able to find soon compatibility and right sequence of signing and implementing the readmission agreement and delivering on visa-free regime through the visa liberalisation dialogue.

We have talked about the importance we attach to the freedom of expression, where criminal legislation needs to be amended and courts’ practices reviewed. And let me repeat what I underscored on the 17th of May in Ankara on the occasion of opening the formal working group on the chapter 23: the importance of the 4th judicial reform package for finally addressing the core of this issue.

During the meeting I also expressed increasing concern about the detentions of lawmakers, academics and students and about the freedom of the press and journalists.

I have also pointed out in that context that the publication of the Commission’s annual progress report is drawing nearer and that Turkey may wish to push ahead with reforms – but not only for the sake of the progress report, but mainly for the benefit of all Turkish citizens.

Once more, our meeting was marked by a spirit of optimism and pragmatism: we want to provide new momentum to Turkey’s accession process

***


Güney Kıbrıs dönem başkanlığını tanımıyoruz

AB’nin dönem başkanlığını sözüm ona Güney Kıbrıs yapacak. Altına imzamı atarak söylüyorum; Türkiye olarak biz bu dönem başkanlığını tanımıyoruz, tanımayacağız. Biz her türlü işbirliğine hazırız. Türkiye olarak tüm dünya ile özellikle üzerinde bulunduğumuz coğrafyada barışın hakim olması için çok yoğun çaba gösteriyoruz. Türkiye’de Türkiye’ye muhalefet etmek ayrı, siyasi iktidara muhalefet etmek ayrı olaylardır.

AB’nin iki yüzlülüğünü ve riyakarlığını, Türk tırlarına konulan kotalarda, Avrupa’nın Serbest Ticaret Anlaşmasındaki farklılıklarda görüyoruz. Bakın, AB’nin dönem başkanlığını sözüm ona Güney Kıbrıs yapacak. Altına imzamı atarak söylüyorum; Türkiye olarak biz bu dönem başkanlığını tanımıyoruz, tanımayacağız. Bu dönemde de her türlü iki yüzlülüğe rağmen, görüşmelerimizi sürdüreceğiz. Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB dönem başkanlığına oturtulmasını, hani biz 23 Nisan’da çocuklarımızı koltuklarımıza oturturuz ya, biz de öyle değerlendireceğiz.

Zafer Çağlayan
Ekonomi Bakanı

***


Yurt dışında yaşayan Türklerden en büyük beklentilerimiz

17 yıl boyunca gurbetçi olarak yaşamış bir kardeşiniz olarak, yurt dışında yaşayan her bir Türk’ün en az Türkiye’deki kardeşleri kadar bu vatana bağlı ve sevdalı olduğundan hiç şüphemiz yok. Avrupa’nın her yerinde sözü geçen, avukat olarak Avrupa’yı sarsan kararlara imza atabilen, akademisyen olarak bilim çalışmalarında hepimizin göğsünü kabartan, doktor olarak hayatları kurtarabilen, sanatçı olarak muazzam performanslarla ödül üstüne ödül alabilen, yönetmen olarak sanatı Avrupalılara Amerikalılara öğretebilen kardeşlerimiz var, sizler gerçekten zincirleri kırdınız. Biz sizlerle gurur duyuyoruz.

Çok açık ve net söylüyorum. 9,5 sene önce iktidara ilk geldiğimizde bu vize konusunu gündeme getirdiğimiz zaman konuşmak bile istemeyen bazı Avrupalılar, şimdi biz daha sözü açmadan (gel size vize kolaylıkları sağlayalım. İş adamlarınız sanayi odalarından ticaret odalarından birer yazı getirsin onlara uzun süreli vizeler verelim, vize ücretlerini düşürelim isterseniz Akdeniz’de ve Karadeniz’de ortak birer vize ofisi açalım) gibi önerilerle gelmeye başladılar. Biz ise diyoruz ki biz vize kolaylığı istemiyoruz. Vize muafiyeti istiyoruz. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin 75 milyon vatandaşının AB üyesi tüm ülkelere vizesiz gidebilmesini istiyoruz.

Türkiye, ‘hem çoğrafi konumu, hem genç nüfusu, hem farklı pazarlara ve enerji kaynaklara erişim olanaklarıyla » stratejik önemi olan bir ülkedir. Tüm bu faktörlerle Türkiye « AB için elzem bir ülke »dir.

Türkiye kendi gücünün farkına varması halinde, başka ülkeler de Türkiye’nin gücünü fark edeceklerdir. Yurt dışında birer vergi mükellefi, seçmen ve vatandaş olan, 5,5 milyon nüfusu, 160 bin işyeri sahibi, 100 bin kişiye istihdam sağlayan Türkler artık seslerini gür çıkartmalıdırlar. Artık sesimizi yükseltmenin vakti geldi.

Bugün artık Avrupa’nın 6, dünyanın en büyük 17. ekonomisi haline gelen ve « gündemi belirlenen değil, uluslararası gündemleri belirleyen bir ülke olan » Türkiye’nin AB üyeliği önündeki en önemli sorununu ön yargılar oluşturuyor. Bu sorunu aşmak için birlik olmak önemlidir.

Yurt dışında yaşayan Türklerden en büyük beklentimiz, birbirlerini oldukları gibi kabul etmeleridir. Birbirinizi olduğunuz gibi kabul edin, değiştirmeye çalışmayın. Binlerce yıldır bu topraklarda birbirimizi değiştiremediğimiz gibi sizler de, Avrupa’da Amerika’da Avustralya’da birbirinizi değiştiremezsiniz. Birbirinizi olduğunuz gibi sevip sayıp birlikte ter dökmeye birlikte üretmeye, mücadele etmeye başlayınca hepsini de kazandığınızı göreceksiniz.

Türkler en azından bir Türk derneğine üye olmaları ve aktif olarak faaliyetlere katılmaları ve büyükelçilikler ile temas halinde olmalarıdırlar. Böylece Ankara’dan gelen mesajlar yurt dışındaki her bir vatandaşa, soydaşa ulaşabilecektir. Bunu başaran toplumların dünyada ne güçlü lobilere sahip olduğunu siz de görüyorsunuz.

Türkiye altyapısıyla, eğitim sistemiyle son yıllarda AB’ye üye olan ülkelerden 20-30 yıl ileride olmasına karşın kendisine yönelik ön yargıları kıramamıyor. Türkiye çok farlı bir noktaya gidiyor bunu hissetirebilmemiz lazım. Bunu hissetirebilmemiz için bizim gerçekten iyi okumuş iyi eğitilmiş bir genç nüfusa ihtiyacımız var. İşte bu yüzden sizlerin çabalarınızı ve bize destek vermenizi çok önemsiyoruz. Her birinizi AB müzakere heyetimizin doğal bir üyesi olarak görüyoruz.

Egemen Bağış

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci

***


Une future « petite Turquie » ?

Par Ines Fezzani

Cette « petite Turquie » tunisienne que veut promouvoir le gouvernement vise à changer également la perception qu’ont les Tunisiens d’eux-mêmes, en leur donnant l’impression d’être des Orientaux plutôt que des Maghrébins. Car apprendre une langue, c’est aussi instiller un message identitaire. La réciproque directe, c’est que refuser l’accès à une langue, c’est vouloir annihiler tout lien identitaire avec la civilisation qui dont émane cettelangue. Et vu que l’éducation nationale refuse toujours d’introduire la langue amazighe dans les écoles, les institutions sont donc en train de démontrer par les faits qu’une de leurs préoccupations est de détruire à tout prix la culture amazighe tunisienne. Car en effet, même dans les régions berbérophones de notre pays, le tamazight n’est pas enseigné dans les écoles et ce malgré les demandes répétées des populations ellesmêmes. Nous pouvons rappeler que notre pays a été interpellé par le Comité pour l’élimination des discriminations raciales des Nations Unies pour son refus de permettre aux berbérophones d’introduire leur langue dans le cursus scolaire.

Notre priorité ne devrait-elle pas aller à garantir l’enseignement de notre propre langue indigène, celle que nous avons créée nous-mêmes et que nos ancêtres (ainsi que beaucoup de nos contemporains) parlaient, utilisée dans tout le Maghreb, ou alors à celle d’une langue étrangère, qui fait certes parti de notre passé, mais non pas de notre fait, du fait d’un épisode colonial que nous avons subi ? En sommes-nous en Tunisie à porter chèrement dans notre coeur tout ce qui nous vient de la domination de nos ancêtres et à rejeter tout ce que nos propres pères ont inventé, tout ce qui nous est spécifique ?

« Nous sommes tous un peu Turcs », va-t-on nous dire. Si nous sommes tous un peu turques, alors nous sommes tous beaucoup amazighs. La majorité des Tunisiens sont d’origine amazighe, c’est un fait avéré génétiquement, anthropologiquement et sociologiquement. Et si seulement 2% des Tunisiens parlent encore la langue amazighe comme langue maternelle (et ce à cause des ravages de la politique d’exclusion linguistique), il n’existe aucune communauté tunisienne turcophone. Il n’existe aucun village en Tunisie où les enfants naissent en entendant leur mère leur parler turc. Il existe des association culturelles représentant les Amazigh tunisiens (que les autorités choisissent de ne pas écouter et même de ne pas rencontrer) mais il n’existe aucune association culturelle de Turcs tunisiens. Pour donner des cours de turc en Tunisie, il va falloir aller recruter en Turquie, alors que les Imazighen sont ici, ils sont nés ici, n’ont aucune autre patrie et ne demandent que le droit de bénéficier des infrastructures scolaires pour donner des cours. En bref, nous avons la chance d’avoir notre propre culture, notre propre civilisation, mais nos décideurs font tout pour la réduire à néant.

Introduire plus de langues étrangères à l’école n’est pas une mauvaise chose en soi ; ce qui est dommageable c’est les motivations idéologiques claires derrière ce choix. Peut être que nos dirigeants pensent ainsi devenir Erdogan à la place d’Erdogan. Mais qu’ils ne s’y trompent pas, il n’existe qu’un seul point commun entre l’AKP et notre troïka : tout comme cette dernière cherche à chasser l’identité amazighe du sol tunisien, cette première fait de même avec l’identité kurde et arménienne du sol turc.
Lire plus.

***


La Turquie reconquiert le cœur des Tunisiens!

Une annonce surprise vient de surgir de nulle part, celle de la décision d’intégrer la langue turque dans notre système éducatif ; une annonce faite par le ministre de l’Education nationale dimanche 3 juin 2012 et qui depuis, a suscité plusieurs interrogations. Pourquoi cet intérêt soudain à la langue et, par conséquent, la culture turque? Et quelles sont les motivations sociopolitiques d’une telle décision? A-t-on succombé au charme des feuilletons turcs et à la beauté de ses acteurs et actrices? Ou bien serait-ce une volonté politique de la Turquie ou de la Tunisie? Et enfin, pourquoi le choix de ce timing précis de l’annonce, au moment où les élèves et les parents sont concentrés sur les examens et les résultats scolaires?

Abdellatif Abid, ministre de l’Education nationale vient donc d’annoncer la nouvelle du démarrage des cours de la langue turque dans nos lycées, à partir de la prochaine rentrée scolaire. Accordant une interview à Shems Fm, le ministre a précisé qu’il ne s’agit pas d’un choix personnel mais plutôt d’une ligne directrice de l’Etat.
Il a rappelé que d’ores et déjà plusieurs langues sont enseignées dans nos lycées dès la deuxième année secondaire, à savoir, l’allemand, l’italien, l’espagnol, le russe et le chinois. «Alors, pourquoi pas la langue turque également, surtout que la Turquie représente désormais une force grandissante et nos deux pays entretiennent des relations bilatérales développées et promettent de la devenir davantage», a-t-il expliqué.

M. Abid a également précisé que le projet de l’apprentissage de la langue turque a commencé dès la visite d’Etat du président turc Abdullah Gül en Tunisie au début du mois de mars 2012. L’idée est donc de créer une collaboration linguistique et académique, avec la possibilité aux étudiants tunisiens de poursuivre leurs études supérieures dans les universités turques. Le ministre tunisien de l’Education a ajouté que ces cours commenceront, dans une phase expérimentale, à Tunis, Nabeul et Bizerte uniquement. Ensuite, les cours seront propagés dans le reste du pays progressivement. Ces cours seront assurés par des «native speakers», donc évidemment des enseignants de nationalité turque.
Continue.

* Investissements industriels pays arabes et Turquie

Laisser un commentaire

Ce site utilise Akismet pour réduire les indésirables. En savoir plus sur la façon dont les données de vos commentaires sont traitées.