Saksağan danayı babası hayrına bitlemez (miş).


Başbakan Erdoğan’ın, haklı olarak, ‘Türkiye teröre karşı mücadelesinde uluslar arası düzeyde yeterince destek almıyor’ yakınması ardından « Model Ortaklık » diye tanımladığı « işbirliği » yöntemi, devletlerin samimiyet ve güvenirliklerini, söylemlerle değil somut uygulamalarla kanıtlamalarını zorunlu kılmaktadır.

Terörün kaynağı bilinmektedir.

Terör örgütününün finansal kaynağını nerelerden sağladığı da…

Ancak, ABD ve AB,  devletlar arası işbirliği tesisinde muallak  ve ikiyüzlü davranmaktadır.

Ve de ellerinde Lire la suite

New Album a Tribute to the Late Arif Mardin


Grammy-award winning producer Arif Mardin died in 2006 after being diagnosed with cancer a year earlier. Now, four years after his death — and through a loving tribute by his son —  Mardin is poised to take the spotlight at the top of the music world one more time.

As a producer, he was the wind beneath Bette Midler’s wings.  He gave « R.E.S.P.E.C.T »  to Aretha Franklin.  He accompanied Norah Jones as the virtually unknown artist sang ‘Come Away With Me’ on her journey to stardom.  And he did the same for many more.  But when award-winning music producer Arif Mardin learned that Lire la suite

Belçika Seçimleri 2010 : Küçük kampanya, büyük neticeler…


Belçika siyasetinin yanısıra; Türkiye çıkışlı topluluklarla ilgili gelişmeleri yakından takip eden uzman gazeteci/yazar  Mehmet Köksal, seçimlerin üzerinden daha bir ay dahi geçmeden 2. kitabını da yayımladı.
Belçika’daki gelişmelerle ilgilenenlere duyurulur !. Kitaplığınızda bulunması gereken bir eser !
Kendisine çalışmalarında başarılar ve daha nice kitaplara imza atmasını diliyoruz.
 
 
 
Nusret Özgül
 
Mehmet Köksal’ın geçen seçimlerle ilgili kitabı:

İyi nasihat verilir, iyi ad verilmez (miş).


İki olay, iki saptama !

Bir taraftan « küçük Amerika », ardından da, « Büyük »ünün bölgedeki bir benzeri olacağım diyeceksin ; öte yandan, « değişim »in gerektirdiği reformları yapmakta ayak direyenlerle « uzlaşma » formülleri arayışına girişeceksin !.

Olay 1, çelişki 1…

Türkiye’de « Adalet » reformu çerçevesinde yargıyı, bilmem kaçıncı « kuvvet » olarak hizaya

Getirmeye/çekmeye çalışıyorsun ve de ellerindeki « yetki » ile geçmiş yıllarda kimi vakit istismar ettikleri « yetki serbestisi / istismarı»nı kaptırmamaya çalışanların direnciyle karşılaşıyorsun.

Eh, 1938’den (en azından) bu yana « miras » kavgasında ellerindeki « Kemalist » yetkilere başvurup, bir diğer « mirasyedi » olan askerin de desteği ile borularını öttürenler, elbette « baş kaldıracaklar » ve pastadan yedikleri payı Lire la suite

TURKEY SEEKS A STRATEGIC COMPROMISE


EURO-ATLANTIC OR MIDDLE EASTERN?

TURKEY SEEKS A STRATEGIC COMPROMISE

 

By Constantinos PREVELAKIS

ESISC Research Associate

 

 The recent Turkish-Israeli crisis which occurred immediately after the attack on the humanitarian assistance flotilla headed for Gaza merely confirmed that Turkey is front and centre in the news for geopoliticians, as well as for economists, specialists in Islam and Lire la suite

İtle yatan bitle kalkar (mış).


“Batı Cenahı”nın son Ukrayna Krizi/Savaşı sırasında Kremlin sakinlerine uyguladığı; tahrik, suçlama, uzaklaştırma, dışlama ve belki de yeni bir “Soğuk Savaş” dönemi başlatma politikaları, şahsen yıllarca Türkiye karşısında izlediği ve şimdilerde de “sırtını sıvazlama” diye adlandırabileceğimiz, “sömürgecilik” ve “kölelik” devirlerine uzanan ve bir türlü kurtulamadığı geleneksel ilişki tarzını andırmıyor değil. İçinde yaşayanlar bilirler ve mümkün olan tepkiyi de gösterirler ama ne fayda?! Dünya’yı yönetenler yine de bildiklerini okumayı sürdürmezler mi!

***

Lire la suite

Çağdaş cesaret !


GDO’ların ardındaki sır

 

Ey çocukluğumun mis kokulu Arnavutköy çilekleri, sulu, incecik kabuklu narin domatesleri, çıtır çıtır Çengelköy hıyarları! Şehirli bir kadının başka ne serzenişi olabilir ki? Düşünür müydük karnımızı doyururken bulgurun nereden geldiğini, ekmeğimizin içindeki unun zehirli olup olmadığını, kapıdan geçen tava yoğurdunun Lire la suite

Baktın yârın yâr değil, terkini kılmak az değil.


 

Genel Kurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un,  ‘İpek Yolu-2010 General/Amiral Semineri (Silk Road-2010 Flag Officers Seminar)’nde  yaptığı açılış « konuşma »nın satır aralarının iyi okunması ve de değerlendirilmesi  gerekmektedir, ki, Türkiye geçmişte ve günümüzde, uluslar arası siyasi forumlarda da bu görüşleri yinelemiş ancak, « sağırlar diyalog »unu boşverin, kimi vakit « monolog » düzeyinde kalmıştır !

Org. Başbuğ, teröre karşı ortak mücadelenin zorunlu olduğuna bir kez daha dikkat çektiği konuşmasında şu hususlara vurgu yapıyorlar : Lire la suite

HERŞEY İFŞA EDİLDİ: “İSTİHBARAT KALMADI”


HERŞEY İFŞA EDİLDİ: “İSTİHBARAT KALMADI”

 

 

Av.Hakan HANLI

 

İstanbul, 22 Haziran 2010

 

İstihbarat, siyasi karar mercilerine sunulmak üzere toplanıp, analiz edilmiş stratejik veya taktik içerikli işlenmiş bilgilere denir.

Her devlet için; varlığına, bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, anayasal düzenine, güvenliğine ve millî gücünü meydana getiren bütün Lire la suite

Kardeş, kardeşin ne öldüğünü ister (miş) ne de onduğunu…


Bilişim teknolojisinin insanlığa sağladığı ve henüz her bireyin yararlandığını söyleyemediğimiz bu sanal dünyada, bizlerin « gazetecilik » mesleğinin ahlâk kuralları ve riayet edilmesi zorunlu olan ilkelerinden çok, ama çok gerilerde bir yaşam sürdürmekte olduğumuzu bir gerçektir !

Kimileri « itiraf » etmek istemeseler de…

Tuzları kuru olduğundan dolayı olmalı ?

Oysa , manyetolu telefonları bir kenara koyun, cephedeki duruma ilişkin mesajların at sırtında belki haftalar, aylar sonra ulaşması Lire la suite

Karpuz kabuğu ile beslenen eşeğin ölümü sudan olur(muş).


 

(…)

Kazanmak veya kaybetmek yarışında,

Kanunların üstünde veya ötesinde bir güç,

İnsan gibi yaşamak isteyenlere fark atar.

Kutsal devlet,

Veya,

Kutsal halkın iradesi…

Bu saçmalıkların yoktur yeri.

Silâh ısmarla ve öldür, boştur gerisi…

MacDonough’s Song (tamamı – full text)

Rudyard Kipling

* * * * *

Yeni şehitler bahane, politikacı politikaları şahane !.

Yont, ne kadar Lire la suite

Çam ağacından ağıl, el çocuğundan oğul olmaz (mış).


Çam ağacından ağıl, el çocuğundan oğul olmaz (mış).

Türkiye’e biçilen « rol », Osmanlı’nın eski topraklarında kurulan « yapay » devletlerin yanısıra ; Orta Asya Cumhuriyetleri, Balkanlar ve hatta tarihi ilişkileri bir çok Batı ülkesinden daha köklü bir geçmişe dayanan Afgtanistan, Pakistan gibi  bugünkü çalkantılar kuşağında yer alan devletlere kadar uzanabilecek bir çemberde  – ki, İslâm köktendinciliğinin ve İran rejiminin belli ölçüde Lire la suite

Iran, Turkey, and America’s Future”


“The US needs to reset its own foreign policy.

 


Bircan Ünver

Founding President 

 

Highlights from the public program on 
“RESET: Iran, Turkey, and America’s Future” by Stephen Kinzer,
Baruch College/CUNY, June 10, 2010.

http://www.lightmillennium.org

Stephen KINZER:  “The US needs to reset its own foreign policy.”

Kinzer explained problems associated with US foreign policy towards the Middle East, saying “US policy is stuck in the Cold War rot.” Although the landscape in Lire la suite

ÖSY SINAVI YETENEK EKSENİNE GÖRE YAPILMALIDIR


ÖSY SINAVI YETENEK EKSENİNE GÖRE YAPILMALIDIR

Prof. Dr. İbrahim Ortaş,

 

Çukurova Üniversitesi,

İortas@cu.edu.tr

Üniversiteler de bir taraftan mezun ettiği öğrencilerinin kaliteli eğitimi ve işsizliğini, diğer taraftan yeni üniversiteye girmek isteyen liseli gençlerin ne tür yetenek ve bilgi donanımına sahip olması gerektiğini konuşulurken. Ülkemiz genç nüfusunun eğitim talebi ve buna bağlı olarak yaşanan eğitimli işsizler ordusu diğer taraftan aranan nitelikli, eğitimli insan ihtiyacı paradoksu Lire la suite

Bir çiçekle yaz gelmez (miş)…


Önce, Belçika’daki seçimler

Bir partinin lideri çıkıyor ve tam sandık başına gidileceği bir sırada diyor ki ;

–         İktidara gelirsem, bu ülkeyi böleceğim, bölmekle de kalmayacağım, Brüksel diye bölgesel bir yönetimi tarih sayfalarından sileceğim !.

Siyasilerin, seçim öncesindeki söylemleri ile ; iktidara geldikten sonraki icraatleri arasında ne kadar büyük bir fark bulunduğunu gözlemleyen bir « seçmen » sıfatıyla, ‘wait & see / bekle ve gör’ diyeceğim bir süre !.  Zira, ‘ Takiye ’ sadece « İslamî » kesime mahsus değildir ! Dinsel değil, mecazî anlamından hareket ediyorum.

Yok, oyları « silip-süpüren » – sadece kendisi 800 bine yakın tercihli oy aldı –  partinin lideri şu veya bu ama kendisiyle fikir birliği  ve yol arkadaşlığı Lire la suite

Ülkeyi istikrarsızlıklara (sıkıntılara) sürükleyen Anayasa Mahkemesi değildir !


 

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI:

“ŞEKİL veya KANUNİ ŞARTLAR ile LAFZ ve RUH”

Av.Hakan Hanlı

avukathakanhanli@gmail.com

 

 English version follows !

 

Amsterdam, 10 Haziran 2010

I. Giriş: Anayasa Değişiklik Paketi”

5 Haziran 2008 tarihinde Anayasa Mahkemesi, “Türban” konusunda ki “Anayasa değişiklikleriyle ilgili maddeleri” esastan inceleyerek İPTAL ETTİ. Ve bu karar, YÜKSEK MAHKEME İÇTİHADI olarak hukuk literatüründe yerini aldı.

TV ve gazetelerde konuşan hukukçulardan bir kısmı; bu kararı ile « Yüksek Mahkeme’nin mevcut içtihadına rağmen, kendisine verilen sadece şekil şartlarına uyulmamasından dolayı anayasa değişikliklerini iptal edebileceğini ve yetkisini aştığını » yine iddia edebiliyorlar !.. PES VALLAHİ !…

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Lire la suite

Arazi, Zeytin Gen ve İlk öğretim–Orta Öğretim Uygulama Okulları Sorunu


Arazi, Zeytin Gen ve İlk öğretim–Orta Öğretim Uygulama Okulları Sorunu

Prof. Dr. İbrahim Ortaş,

Çukurova Üniversitesi,

 İortas@cu.edu.tr

 

Üniversite Arazisi Üzerinde Yapılmak İstenen Okul Çukurova Üniversitesine Eğitim Labaratuvarı Olarak Devredilmeli

Uzun zamandır kamuoyunun bilgisi dahilinde olduğu üzere zilliyeti üniversiteye ait bir kısım araziler üstünde tapusu farklı kamu kuruluşlarına verilerek hastane ve okul gibi hiç birimizin karşı çıkamayacağı kamu hizmeti veren Lire la suite

Cami ne kadar büyük olsa İmam gene bildiğini okur (muş)…


Soğuk savaş sonrasında ; duvarların yıkıldığı, sokaktaki adamından, yöneticisine hemen herkesin ‘nereye gidiyoruz ?’ sorusunu sorduğu, yeni ittifaklar arandığı bir ortamda, ABD aşağıdaki sözlerle,  gelecekte nasıl bir ‘Yeni Dünya Düzeni’ kurulmasını amaçladığına vurgu yapıyordu :

‘…Uluslar arası ve bölgesel düzenlemeler vasıtası ile ; ortak danışmalar ile işbirliğinin ; temel ilkelerin ve hukukun üstünlüğünün esas oluşturduğu ; yük ve yükümlülüklerin eşit  biçimde paylaşıldığı ; demokrasi, refah, barış ve istikrarın yayıldığı ; silahlanmada azaltmaya gidilmesinin hedeflendiği bir Lire la suite

İki taraftan topu topu bin kişi…


Geçtiğimiz Pazar günü 500 civarında Yahudi İsrail’in Belçika Kraliyeti nezdindeki Büyükelçiliği önünde bir gösteri düzenledi.
 
Hanoar Hatzoni, Habronim Dror, Hashomer Hatair, Bne Akiva, UEJB, CCOJB desteğiyle düzenlenen gösteride Belçikalı Siyonistler’in İsrail Devlet’inin yanında olduklarına vurgu yapıldı.
 
Belçika’daki Türklerin de İsrail’e karşı düzenledikleri gösteriye Lire la suite

He who wishes to fight must first count the cost.


Yalan !

Sözlükteki izahına göre ; bir gerçeği gizlemek, çarpıtmak, birini aldatmak…

Elbette ; yalancı dolma, yalancıgebelik, yalancıejderbaşı veya yalan dünya türünden bir şeyin gerçeğinden olmadığını ifade etmek için kullanılan sözcüklerin sayısının hiçte az olmadığının burada altını cizmeden geçip, gitmeyelim.

Ama…

Konumuz dışında kalmaya mahkûmdurlar bu yazıda…

Son, ‘Gazze Buhranı’nda en üzücü olan husus nedir biliyor musunuz ? Lire la suite

« Get the hell out of Palestine »


İsrail 50 yıllık meslek yaşamını sona erdirtti !.

 

 

Aman siz siz olun İsrail’i eleştirmeye bırakın teşebbüs etmeyi; İsrail’in, « yasa dışılığı » meslek edinmiş politikacılarını ağzınıza dahi almayın !. Sonradan « gargara » yapsanız da, kekremsi tadı yaşamınız boyunca « damak »ınızda kalabilir !.

‘ABD’de, basın, ifade ve düşünce özgürlüğü Anayasa tarafından güvence altındadır’, der durur ve kimi vakit örnek bile gösteriririz değil mi ?

En « canlı » örneğini, tıklayın ve  okuyun.

NATO’da, Savaş Yılları dahil, ayağımı kestiğim demlere Lire la suite

Bencillik Çevre Kirliliğinin Önemli Nedenlerindendir !


Dünya Çevre Gününde Sosyal Çevre Kirliliği
Prof. Dr. İbrahim Ortaş, Çukurova Üniversitesi,  iortas@cu.edu.tr

Özet:
Her yıl 5 Haziranda Çevre günü kutlanmaktadır. Ne yazık ki bütün güzel söylenen sözlere rağmen çevre sorunları hızla artmaktadır. Bunun altında ciddi bir bilgi ve bilinç yetersizliği olduğu kanısındayım. İnsanın doğayı egemenliğine alma duygusu, yer yüzeyinin her tarafını rant olarak görmesi anlayışını doğurmuştur. İnsanın bencilliği ve çıkar ilişkileri ne yazık ki doğayı olumsuz etkilemektedir. Doğal ve sosyal çevre kirlilikleri iç içe bir bütün olarak bütün insanlığın geleceğini Lire la suite

Baykuşun kısmeti ( ! ) ayağına gelir (miş).


Tehlikeli bir oyun oynanmaktadır !.

Türkiye-İsrai-ABD «şeytan üçgen»inde…

Görünen veya görünmeyen aktörlerden hangilerinin kazanacağı oyunda sergilenen senaryonun neticesini belirleyecektir.

AB, bu «oyun»un şimdilik kaydıyla «tâli» oyuncularından biridir !. Ancak, ileride baş aktörler arasına alınmaması için hiçbir neden de yoktur !.

İşine geldiği ( ! ) yönde (her zaman olduğu ve « uzlaşmacılar/compromis » topluluğu geleneğini bozmamak koşuluyla ) tavır koymasını acayip karşılamamak gerekir…

‘Ne şiş yansın, ne de kebap ; sorunları nasıl olsa bir gün çözecek, Yarab’ duası ederek…

Bu arada, unutulmaması gereken husus şudur ; «Duvarlar»ın yıkılması ardından, «tesis edilmeye» çalışılan ‘YENİ DÜNYA DÜZENİ’nde ; 21.Asır’a damgasını vuracak olanlar tarihe geçeceklerdir !.

Sevapları ile, günahları ile…

Çünki ; her Yüz Yıl’da bir, yerküre düzenini kendi ‘güç, çıkar ve iradeleri’ doğrultusunda değiştirmeye «soyunan» bir devlet ortaya çıkmıştır.

17. YY’da, Fransa…

18.YY’da, İngiltere veya diğer deyişi ile Büyük Britanya

19. YY’da, ‘Avrupa Anlaşması’nın temellerini atan Avusturya.

20. YY’da, ABD…

Türkiye veya Osmanlı İmparatorluğu dahil, hiçbir güç ABD kadar kendi « değerler »inin yerkürede hükmetmesi için asla bu kadar büyük bir çaba göstermemiştir ; bu uğurda «para» dökmemiştir ve de kendi topraklarında yaşayanların «refah, mutluluk, özgürlük ve ulusal çıkarları»nı sağlayamadan, dışarıda ; diğerlerinin (iç) işleri ile uğraşmamıştır !.

Tüm yerküreyi «aydınlatan» ‘deniz feneri/ışıldak’ olabilmek için savaş çıkaranlara destek olmamıştır !.

Kendisinin dahi sahip olmadığı «tertemiz» bir geçmişe özlemle, kendisinden tamamen farklı din, ırk, gelenek ve göreneklerin yanısıra zenginliklere sahip toplumların yöneticilerini darbelerle, örtülü operasyonlar aracılığıyla iktidardan indirmeye çalışmış, başarmış, başaramamış ama «haydut devlet »sayılabilecek kaç devlet vardır ?!

Asıl «haydut»ların listelerinde yer alanlardan söz etmiyorum. Zira, onların da arkasında yine gerçek «haydutlar» bulunmuyor mu ?

Kimileriniz haklı olarak, diyeceklerdir ki ;

– İyi ama, «Komünist» Sovyetler ; «Mao»cu Çin ve günümüzde AB, inandığı ideoloji ve «ortak değerler»inin en iyisi olduğunu savunmadılar mı, savunmuyorlar mı !

Komünist rejim çökmüştür !.

Mao’cu Çin, milyonlarca insanın yaşamını kaybetmesine karşın (Vietnam vd. ) istediğini elde edememiştir !.

AB, eski «sömürgeciler» topluluğunun yanısıra ; komünist rejimin mağdurlarına bir «çatı» oluşturmasına karşın ; uzun bir süre , 3 büyük + diğer 2, toplam 5 dinin iyilerini ve ortak değerlerini görmezden gelmiş ; Türkiye gibi Müslüman çoğunluğun yaşadığı ülkelerin karşısına, uzun süre «Vatikan»ın dayatmaları çıkmıştır, bir tür «Neo- Croisade– Yeni Haçlı Seferi ruhu »na sarılmıştır !

«Hapishane» kaçkınlarının veya zorunlu « sürgünler »in yeni ülkesi ABD, 3 asıra yakın bir süre ; önce «işgâl» ettiği topraklardaki Kızılderililer’i katletmiş ( soykırım olup olmadığını tarihçiler belirleyeceklerdir !) ardından kendi içinde Kuzey-Güney savaşları ile kara ırkı bugün savunduğu «beyaz» sayfalarından silme savaşı vermiştir !:

Evet, Osmanlı da, Orta Asya Steplerinden kalkıp Batı’ya doğru ilerleyen Türkler de benzeri örnekleri ile tarih sayfalarına geçmişlerdir ; yayılmacı bir politika izlemişlerdir ; ancak, derinliğine irdelendiğinde «İslamî» veya «Türkî» adalet, köklü inanç ve kavramları diğerlerine kıyasla daha etkili hüküm sürmüştür !.

«Asimilasyon» dediğimiz, eritme politikalarına başvurmamışlardır !.

Vergisini (aşar/öşür) verene dokunmamışlardır !.

Din değiştirip, Müslüman olanı, İmparatorluk’larının en üst yönetimlerine dahi getirmekten hiçbir zaman kaçınmamışlardır !. Yahudilere dahi kucak açmışlardır. Koruma altına almışlardır.

Üstelik tam tersine ; izledikleri politikaların, OrtaAsyaStepler’inden kalkıp gelen Türklere dahi zarar verdiğine inananlar mevcuttur!.

Oysa, Avrupa’nın «sömürgeci» devletleri ; diğerlerinin yerel zenginliklerini, zenginleşmeleri için istismar yoluna giderler, buna karşılık yerli toplumları köle gibi kullanırlarken ; bir de misyonerler i aracılığıyla ‘Pigme’leri dahi Hıristiyan olmaya zorlamasalar da ; eğitmeye, eritmeye kalkışmışlardır !.

Afrika’nın doğa kanunlarına göre yaşamı seçmişlerine ; elbise giydirmeye kalkışmışlardır !.

Kendilerine «rakip» gördükleri ve İslâm’ı temsil eden Osmanlı İmparatorluğu’nu içten çökertebilmek için her türlü olanağı kullanmışlardır !.

Hangi «ekol»ün veya ideolojinin, yerküremiz için (çevresel anlâmda), Dünya adını verdiğimiz gezegen üzerinde, dini, ırkı, cinsi, dili, örf ve âdeti ve diğer farklılıkları ile yaşam savaşı veren ve de hayvanlardan farklı canlı sınıfına giren insanlar için bugüne kadar kalıcı nitelikte yararlı olduğunu söyleyebilir misiniz ?

ABD, gerçekten – kim ne derse desin – geçmişinden sürekli ders çıkartıp, kendini yenileyebilen ve belki en iyi demokrasiyi, adaleti, hukuku ve kişi özgürlüklerini, ünlü Anayasası ile dünyada yeni bir « ekol » olarak yaymaya kalkışmış ise de ; terbiye etme, ezber bozma ve de inandığı hukuk ve demokrasi düzenini tesis etmede başarılı olamamıştır ! Attığı her adım, sömürgeci, yayılmacı veya en hafifinden, «koruyucu/hami» görüntüsü yaratmıştır. Zira, her ülkenin, insanın, toplumun yapısı çok farklıdır !

Amerikalı, Yahudiler’in de desteğiyle, Hitler’in yükselişinde ve milyonlarca Yahudi’nin tarihin ilk soykırımında yaşamlarını yitirmelerinde birinci rol oynamıştır !.

Atom bombası ile ; liderlerini cezalandırma yetkisini kendisinde görüp, hiçbir günâhı bulunmayanları yerküre üzerinden silmiştir !.

Ürettiği, şu veya bu «virüsler» ile Kara Afrika’yı «beyazlaştırma» operasyonlarına girişenler kimlerdir acaba !.

Şili gibi ülkelerdeki Diktatörlere destek veren ; mezalime göz yumanları da unutmayalım !.

Avrupa Birliği’ni oluşturan eski kıta ülkelerinin farklı davrandıklarını söylememiz mümkün müdür ?

Fransa, Belçika gibi ülkelerin, Zaire/Kongo’da hükmedenleri desteklemek üzere, muhalifleri ortadan kaldırdıkları iddiadan da öteye bir gerçek sınıfına girmiyor mu ?

Cezayir’de Osmanlı 6 asır kalmıştır, ne dinine ne diline dokunmuştur ; Fransa 250 yılda herşeyi «deforme» etmiştir.

İsviçre gibi ülkeler, zenginliklerini hem «gizli hesaplar» hem de diğer «haksız kazançlar» ile ; «bağımsız/tarafsız» sıfatlarını kullanmalarına karşın ; ürettikleri silâhları satmak bir yana ; paralı askerleri ile de sağlamamışlar mıdır ?

Günümüzdeki çelişkinin temelinde ; ne ABD’nin, ne de AB’nin dünyaya hükmetmede çektikleri iktidarsızlık ( ! ) ile, bilgi toplumunun da etkisiyle, eskisi gibi kolayca hükmedememelerinin zorlukları yatmaktadır !

Çökmekte olan sistemlerini ayakta tutabilmeyi dahi başarmada zorlanmaktadırlar.

Demokrasi ve özgürlükler kavramları altında yeni sömürgeler aramalarının nedeni bu değil midir ?

Savaşı, bölgesel iç çatışmaları, dinler arası gerginlikleri ve tarihten kalma düşmanlıkları el altından körüklemek ancak, sahneye çıktıklarında da ‘İnanın ben değilim, ellerim tertemizdir’ derken ; kanlı ellerini nasıl ve giysilerinin paralarla dolu ceplerinden hangisine saklayabileceklerini önceden tasarlayıp, planlamak ve uygulamaya koymak ; kendi sokaklarında aç ve bilâç sürünenlerin dilenen avuçlarını görmezden gelmekten daha kolay bir politika değil midir ?

Bu uzun girişin ardından ; Türkiye’nin ve bölgesindeki son gelişmelere yan gözle dahi olsa göz atmak acaba çok mu yanlış bir davranış olur !.

Başkan Yardımcısı Biden ; ABD’nin şu temel ilkesini ayaklar altında çiğnercesine, İsrail’e sırt çıkmaktadır :

Yerkürenin hangi köşesinde olursa olsun, kim, tek bir Amerikalı’nın kılına dokunmuş ise, cezalandırana kadar peşinde olacağız ve ölenin kanını yerde bırakmayacağız !.

Sanki geçmişteki Türkiye yöneticileri konuşuyorlarmış gibi geldi sizlere değil mi ?

İyi de ; gemi baskınında kafasına bilmem kaç kurşun sıkılarak katledilenlerden biri Amerikalı değil mi ?

Türk kökenli olması mı, Biden’i ilkelerinden taviz vermeye zorluyor !.

Latin Amerikalı, İrlandalı, İskoçyalı, Ermeni veya ABD’yi ABD yapan diğer yabancı kökenlilerden biri olsaydı, bu şekilde davranabilir miydi ?!

Hayır !.

Hele, Afro-Amerikalı olsaydı, önce Obama devreye girmiş olur (muy)du !.

Eğer bir cinayet işlenmiş ise, ki, bu bir cinayettir, korsanlıktır, uluslar arası hukuk kurallarını bariz ihlâldir, herşeyden önce inandıkları dine aykırıdır . Saldırıya uğrayan kişilerin kendi haklarını ve güvenliklerini korumak için çeşitli savunma yollarına başvurabilme özgürlüklerini ihlâl eden katile açık destek vermektir !.

Ortada, bariz bir «tahrik» olsa dahi…

Ancak, her tahrik edeni öldürmeye kalkışacak isek ; o zaman uluslar arası hukuk kurallarını silip, atmamız ve yerine «Cowboy»lar Amerikası’nın ‘Şerif-haydut’ düzenine veya düellonun geçerli olduğu Avrupa koşullarına geri dönmek gerekmiyor mu ?

Amerika, kafasına sıkılan kurşunlarla katledilen Türk asıllı vatandaşı için sonunda soruşturma başlatacağını açıklamış olsa da ; Biden’in yaklaşımını temelden değiştiremez. Zira, ABD çıkarlarına kimden gelirse gelsin her türlü saldırıya en ağır cevabı vereceğini sürekli tekrarlamıyor mu !

İsrail’in köktendinci ve aşırı milliyetçi, bağnaz yöneticilerinin söyledikleri ile Amerikan politikası örtüşmüyor mu !

Dikkat ederseniz, BM’de kabul edilen kararda ‘tüm eylemler’ ifadesi kullanılırken ; aynı kapsama, yardım gemileri ve eylemciler de dahil ediliyor ve böylece ileride ; evet İsrail haksız ama… Sonuçlu bir raporun zemini hazırlanmış olmuyor mu !.

Vatikan’ın dahi (samimî veya değil) Yahudiler ile diyalog ve dostluk kurmak suretiyle, 3 bin yıllık zaman dilimine dayalı düşmanlık ilişkilerine son verip, yeniden şekillendirerek, güçlendirmeye çalıştığı ; dinler ve kültürler arası bir dünya tesisi yolunda sayısız konferans ve toplantılar düzenlendiği ; bu alanda, sivil toplum kuruluşlarının ( ! ) fonlardan yararlandıkları ; aşırı, köktendinci, milliyetçi mihrakların sindirilmeye ( ! ) çaba gösterildiği ; buna karşılık ; demokrasi ve özgürlükler ortamından yararlanarak, Neo-Hitler’cilerin iktidarlara gelebilmek için ulusal veya AB’ninki gibi uluslar arası seçimlerde mücadele verdikleri bir sırada, Gazze açıklarında meydana gelen olaylara timsah gözyaşları dökmek ; kınamak veya açıkça ‘İsrail Haklıdır’ demek, gelecek kuşaklara nasıl izah edilebilir ?!

Bu tür davranışlar yoksa ; kültürler ve dinler arası düzeninin temeline dinamit yerleştirip, patlatmaya can atanlara gizli destek vermek midir ?

Türkiye de daha doğrusu Türkiye’nin mevcut iktidarı da ABD ve AB’nin oyununun önemli bir aktörü gibi hareket etmektedir !.

İHH’nın, özellikle İsrail kaynaklı bilgi ve istihbaratla, teröre «örtülü» destek veren kuruluşlar arasında yer aldığı bilinmesine karşın ; devlet düzeyinde sahiplenilmesi ; TBMM eski başkanı tarafından eylemcilerinin uçak içinde karşılanmaları nasıl izah edilebilir !

Bir taraftan ‘bu tamamen Filistinli kardeşlerimizin çektiklerine sessiz kalmadığımızı göstermek ; onlara yardım eli uzatmaktan başkaca bir şey değildir’derken ; İsrail’e karşı silâha başvuran, AB ve ABD’nin terörist örgütler listelerinde yer alan (geçmişte ve günümüzde) yasa dışı oluşumlara göz yummak ; PKK, DHKP-C, Hizbullah veya Türkiye’yi tehdit eden bir başka silâhlı örgüte savaşmakla çelişkili bir tablo yaratmaz mı ?!

Onun teröristi iyidir ; benimkisi kötüdür diyenleri haklı çıkartmaz mı !.

Kendi topraklarında yaşayanlara dahi sahip olması gereken hak ve özgürlükleri vermede zorlanırken ; şu veya bu nedenlerle, ABD ve AB örneklerinde gördüğümüz gibi, sınırları dışındakileri savunmaya soyunmanın ahlakî ölçü ve değerlerini nasıl izah edebiliriz ki ?!

Filistin Sorunu günümüzün konusu değildir ki ! Yakın geçmişte İsrail ile can-ciğer ol ; katledilenleri görmezden gel ; şimdi de «Şahin»liğe soyun.

Yurtta sulh, Cihanda sulh ilkesinin topalladığını cühela takımı görmeyebilir ; ancak, görebilenleri nasıl ikna edebiliriz !

İHH bir terör örgütüdür demek istemiyoruz, yanlış anlaşılmasın. Ancak, şaibeli bir kuruluş listesinde yer aldığı bilinmesine rağmen ; cepheye sürülmesi samimî ve iyi niyetli bir davranış değildir !.

Milli Görüş’ün kaybettiği itibar ve gücü bu yolla yeniden sağlamayı ; AKP oylarının bölünmesini önlemeyi ; Arap dünyasını hoşnut kılmayı, İran-Türkiye gizli rekabetinde zemin kazanmayı ve başka politikaların temelini atmayı amaçlamıyor ise !

İsrail elbette hatalı davranmıştır ve tek bir telafisi vardır ; dışarıdaki aşırıları parmakla gösterip, siyaonist yöntemler ile cezalandırmaya kalkışırken ; içindeki bağnazlara, savaş yanlılarına sırt çıkmaktan vazgeçmek ve de uluslar arası ortamda atacağı adımlarla, gerçekten barış yanlısı olduğunu kanıtlamaktır !. Gerçek barışın tesisi için yırtınanların yanında almaktır. Bir taraftan AKP iktidarını İslamcı gösterip ; Atatürk Cumhuriyeti’ni çökertecek köktendinciler diye suçlarken ; kendi içindekilerin yükselmelerine merdiven uzatmak, ayakları altına kırmızı halı sermek İsrail’in barışçı unsurlarınca acaba bir çelişki olarak görülmüyor mu ? İktidardaki politikacıların seçmenleri ekseriyeti mi oluşturuyor ?

ABD’nin barış iştediğine dair söylemlerine de son olaylar balta indirmiyor mu !

Ama ne yazık ki ; hep yinelemeye çalıştığımız gibi ; kavimler arası çatışmaları tamamen bitirmese de azaltacak asıl güçler, silâh üretimlerine ve satışlarına son vermedikleri sürece ; sınırları dahilinde yaşayanların refah ve mutluluğunu sağlamayı dahi başaramadan, başka taraflara el uzatmaktan vazgeçmedikçe ; uluslar arası sözleşmeler, antlaşmalar, paktlar, şartlar, bildiriler, sayısız kararlar, kınama metinleri kâğıtlar üzerinde kaldıkça bütün bu belgelere ve altına imza atanlara nasıl güven duyabiliriz, genç kuşakları ikna edebiliriz !.

Üstelik ; cehaletin veya kişisel/siyasî/örgütsel/bölgesel çıkarların, lider hırs ve ihtiraslarının, cemaat ve dinleri yönetenlerin yanısıra ; bireylerin «sürü psikoloji»sini bir yana bırakın ; akıl ve mantıklarının yerini duygusal tepkiler aldıkça, yukarıdaki çevrelerin ellerine geçirdikleri medyayı kullanıp, düşünmekten yoksun, eğitimsiz ve bencil kesimlerde beyin yıkama operasyonları sürdükçe, bu yerküre hiçbir zaman yaşanabilecek bir gezegen olmayacaktır !.

Seçimler arifesinde, oy sömürüsüne soyunan Belçikalı politikacılara bir göz atın !.

Daha kendi içlerindeki toplumsal sorunları çözmede muktedir olamazken ; bakışları başka taraflara çevirmenin dürüstlük, samimiyet, iyiniyet, insanlık ve seçim programlarındaki ilkelerle nasıl bir çelişki yarattığını algılamaya çalışın !.

Referandum veya muhtemel bir erken seçim öncesi zemin kaybettiği ileri sürülen AKP iktidarının ve iktidara soyunan Türkiye muhalefetinin gösterdiği tepkilere bir bakın !.

Ve de kafasına sıkılan kurşunlarla cinayete kurban giden Türk asıllı Amerikalı’nın da yer aldığı vahşette İsrail’in yanında yer alan, başkan yardımcısı Biden’in nasıl bir dünya arzuladığını düşünün…

Bu oyuna âlet edilip ; kullanılan, belki de gerçekten iyiniyet ve samimiyetlerinin kurbanı olanların ve de olacakların yerine kendinizi, çocuklarınızı koymaya ve nasıl bir tepki verebileceğinizi düşünmeye çalışın !.

Kazanan kim, kaybeden kim sorusuna yanıt arayın !.

Şöyle bir senaryonun sahneye konulmaya çalışılmadığına dair de bizleri iknâ edin ;

Ya hep bu olan bitenler bir danışıklı döğüş ve de plânlanmış bir politikanın parçası ise !.

Pax-Americana nın tek başına Orta Doğu’da tesisi istenen barış için başarılı olamayacağı noktasından hareketle (Irak Savaşı, Afganistan, Somali vd örnekler önümüzde iken. ) bölgede tarihten kalan ağırlığı ve saygınlığı bulunan, sadece Müslümanları değil, diğer dinlerdeki ümmet, kavim, aşiret, yapay da olsa devletleri dahi etkileyebileceğini son yıllarda daha fazla göstermeye başlayan Türkiye kullanılarak amaca erişilmek kararlaştırılmış ise !.

Dinler arası diyalog noktasından yola çıkılarak, tesis edilmeye çalışılan tüm dinler ile kültürlerin, barış, istikrar, dostluk, huzur ve refah içinde yaşayabilecekleri Orta Doğu DüzenininTürkiye ve İran olmadan kurulabilmesi mümkün müdür ?

ABD’nin stratejik ortağı İsrail’in savunulmasında ve korunmasında rol oynayacağı ; Türkiye ve İran’ın, Müslümanlara güvenlikli bir ortam sağlayacakları ; kurulacak Filistin Devleti ile yapacaklarısavunma anlaşmaları sayesinde güvenlik tesis edecekleri ; AB’nin Akdeniz Havzası’nda hemen hemen aynı hedef ile temelini attığı ancak daha çok ekonomik boyutlu Barselona Süreci ’nin katkı sağlayacağı bir düzen…

İnkâr etse dahi İsrail dahil elinde nükleer silah bulunduran veya bulundurmaya hazırlanan devletleri bu pislikten arındırmış bir düzen…

Ve de son Gazze Yol Kazası ( ! ) veya yukarıdaki türden bir düzen kurulmaması için maskeleri ardına saklananların tetikledikleri maşalar, güçler…

Tam da, Brezilya-Türkiye-İran üçlüsünün iyi niyet adımları atılmasında başarılı olmaya başladıkları bir sırada !.

Yukarıdaki türden bir düzenin tesisinden kimler zararlı çıkacaklar ise ; Türkiye’de Kürtler ile ırk, din, dil, kültür ve diğer farklılıklara sahip insanların birlikte yaşamalarını istemeyenlerin girip, çıktıkları kapı aynıdır !.

İskenderun’da kafadan sakat şöförü (nasıl oluyorda şöförlük belgesi iptal edimiyor ! ) tarafından vurulan ve tüm dinlerin mensuplarınca sevildiği ifade edilen Vatikan temsilcisinin öldürülmesi ; İHH’ye koruma vermeyen Deniz Kuvvetleri’nin bir üssüne saldırılması ; AB savunma ve güvenlik yapılanmasından daha çok ABD ve İsrail askerî işbirliğine güvenen TSK’nın kışkırtılmaya çalışılması, Türkiye ile İsrail’i savaşın eşiğine getirme ; ABD’ye yönelik daha önce başlatılan düşmanlık kampanyasını daha da körükleme acaba basit bir tesadüf müdür ?

Sevindirici olan, ne Türkiye’de ne de Avrupa’da yüzbinleri sokağa dökememiş olmalarıdır !.

Üzücü olan ise hiçbir ülkenin, liderlerin, din adamlarının inandırıcı davranamamasıdır !:

Seçim kaygıları veya sahibinin sesinden konuşma zorunluğuyla ikiyüzlü söylemlerde bulunmalarıdır.

Elbette, 3 bin yıllık bir düşmanlığın ( ! ) üstesinden, akşamdan sabaha gelinemez.

Elbette, daha kendi ülkelerinde dahi tam bir demokratik ve özgürlükçü ortam tesis edememişken ; başkalarını kurtarma operasyonlarına girişenler daha belli bir süre teşebbüslerinde akim kalacaklardır !.

Elbette, paranın, hemen hemen tüm dinlerce Tanrı kabul edildiği, önünde diz çöküldüğü ancak, asıl tek Tanrılı dinlerin de bu ortak Tanrıya tapanlarca kullanıldığı sistem değişmedikçe, filler tepişirken ; gerçekten samimi ve iyi niyetli olup, insanî ortak değerlere sahip çıkmaya mücadele edenler de ezilmeye devam edeceklerdir !.

Nusret Özgül

Brüksel, 3 Haziran 2010