Türkiyenin Ruhsal Yapısı!!


Ve acil tedavi gerektiren hastalığı…

tr

©karikatür©photocredit©karikatür

***

Türkiye’nin Osmanlıdan devraldığı hastalıkları vardır. Daha önce Osmanlı “hasta adam”dı. Tedavi olmayınca üç kıtada hakkın rahmetine kavuştu.Bu Türk egemen genetiği Türkiye cumhuriyetinde de vardır. Bunun için Ortadoğu’daki gelişmeler ilerledikçe Türkiye’nin hasta bir devlet olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.

Osmanlının hastalığının sebepleri çoktu.

Çağa ayak uydurmama başlıca sebepti.

Türkiye’nin hastalığının sebebi ise Kürtlerin gelişimine ayak uyduramaması. Bu devletin ve elitlerinin Kürtlere “ille de benimsin” dayatmasından vazgeçmemesi, tasallutunda tutmak istemesi, “ya benimsin ya kara toprağın” yaklaşımıdır ve bu tam bir hastalıktır.

Bunun için bu hastalığa Türkiye’nin “Kürt hastalığı”denilmesinde bir sakınca yoktur.

Bu hastalıkta Kürtlere; “Türk milletinin hassasiyetleri ve devletin bekası”bahanesi ve saldırganlığı ile kimliksizlik ve kölelik dayatılıyor. Bu hastalığa tutulanlarda “Türk milletinin kılına bir şey olmasın Kürtler ne halleri varsa görsün” ilkesi geçer akçedir. Devlet adına konuştuklarında ağızlarından hukuk, yasa, anayasa gibi kavramlar hiç eksik olmaz yine ne kadar anlı şanlı bir kimlik ve kişilik sahibi olduklarını söylemeden edemezler.

“Devlet demek kanun demek, yasa demek” diyen bu zevat kanunlarda Kürtlere ilişkin tek bir yeni düzenleme yapmadan inkârı yasal olarak sonlandıracak bir adım atmadan “Kürt sorunu çözülmüştür” diyecek kadar açıktan yalan söylemektedir. Devlet kanunsa –ki öyledir– Kürtler Türkiye’de yasaklı halktır. Ancak Kürt hastalığından kaynaklanan akıl tutulması nedeniyle bu görülmemektedir. Bu hastalık ile sürdürülmezlik noktasına gelmiş Kürt yasağı ve inkârcılığı topluma kabullendirilmek istenmektedir. Bunun için AKP ve Fetullah cemaatince ahlaki sınır tanımazlığın verdiği hayvani rahatlıkla felaket bir demagoji yapılıyor. “Kürt sorunu tüm zamanlardan daha çok, daha açık ve daha rahat tartışılıyor, Kürt sorunu çözüldü çözülecektir” demek demogoji ötesi bir ahlaksızlığı işaret ediyor.

Tüm veriler göstermektedir ki, yürütülen mücadeleye, kırk yıllık Kürt direnişine ve çabasına rağmen Türkiye’de Kürt olmak yasaktır.

Ancak Türkiye’de Kürtlere yaklaşımda hakim olan Kürt hastalığı nedeniyle,“Türkiye’de Kürt olmak yasak” söyleminin kendisi yasaklıdır. Siyasi soykırım operasyonlarının bir yanının da “Türkiye’de Kürtler yasaklı halktır” diyenlerin tutuklanması olduğunu bilmek gerekir.

“Kürt hastalığı” Kürt halkının varlığı ve hakları söz konusu olduğunda bölücülük ezberciliği ile karşı çıkanların zihni durumu ve onun her biçimdeki pratiğidir. Bu tuhaf bir bilinç ve bilinçaltı durumudur ve kesinlikle incelenmelidir. Bu Kürtlere karşı devletin sahip olduğu akıldır ve onun beslemelerinin zihniyetidir. Apocu Kürtler ve belli sayıdaki sol ve samimi Müslüman dışındaki hemen herkes bu hastalığın mikrobunu taşımaktadır. Günümüzde başta AKP olmak üzere Fetullahcılar bu hastalığın ağır vakalarıdırlar. Bu hastalar sanki Kürtler Kürt olarak tanınır ve kendileri olarak var olurlarsa öleceklermiş gibi bir duygu ve düşünceye sahiptirler.

Bilindiği gibi tıbba konu olan hastalıkların yayılma durumuna ve şiddetine bağlı dereceleri vardır. “Kürt hastalığı”nın da söylem ve pratik yöntemlerine bağlı değişen biçimleri vardır. Eskiden Kemalistlerin sağ ve sol kanatlarında kaba inkâr ve imha şeklinde görülürdü bu hastalık. Şimdi de birçok kuruma yerleşmiş tümüne AKP’li ve Fetullah cemaati diyebileceğimiz zevattan oluşan ekipçe “tatlı-sert” yaşanıyor bu hastalık. Bu yeni hastalar Kemalistlerin attıkları pasları kullanan liberal, sol, sağ ve dinci çok uluslu kimlik sahibidirler. Temel taktikleri ise Kemalistlerin yapamadıklarını ve Kürtlerin direnişleri ile boşa çıkan sömürgeciliği yeniden restore ederken bunu “Kürt açılımı, demokratikleşme adımları” biçiminde adlandırmaları ve öyle göstermeye çalışmalarıdır. İşte AKP’li sömürgeciliğin mikrobu da budur. Kemalistler askeri siyasi şiddet dozajını fazla kullandıkları için diğer baskı ve şiddet biçimleri pek görülmezdi. AKP zevatının hastalığında ise Kemalistlerin askeri ve siyasi şiddetine ek bir de sistematik olarak sürdürülen sosyal, kültürel, ekonomik çok yönlü soykırım saldırıları vardır. Bu “Kürt hastalığı”nı yayarken kullandığı ön açıcı virüslerle bu işi acısız yapmak istiyorlar. Bunun için bolca “Kürt kardeşim, Kürt vatandaşım, yaratılanı severim yaratandan ötürü” türünde demagojilerle ilaç yerine mikrop aşılıyorlar.

Geldiğimiz aşamada artık Kürt sorununun temel sebebinin ezici bir kesimi Türk olmayan ve kendisini Türk gösterenlerin tutuldukları bu “Kürt hastalığı” olduğunu görmek durumundayız.Bu hastalık tedavi edilmeden Kürt sorununun demokratik özgür birlik temelinde çözülmeyeceğini bilmek, sağlıklı olmanın gereğidir.

Yine bu hastalığın en mikrobik biçimini yaşayan Kürt olmaktan utanan Türk egemenleri ile ilişkilenmeyi çıkarlarına daha uygun bulan, Türk kimlikli kurum ve partilerde yer alan (Kürt değil) Kürt kökenlilerin çözüm önünde en büyük engellerden biri olduğunu bilmek bu hastalığın tedavisiiçin bilinmesi gereken diğer önemli husustur.

Bu hastalar ısrarla “Kürt sorununun çözümünde Kürtlerde muhatap yok” demektedirler. Kürtler, Kürt halk önderliğini, KCK’yi ve BDP’yi muhatap gösterdikçe tecrit, tutuklamalar, dokunulmazlığın kaldırılması ve aralıksız askeri operasyonlar geliştirmektedirler. Türkiye’de “Kürt hastalığı” nedeniyle bir taraftan “muhatap olmadığı için bu sorun çözülmüyor” denirken diğer taraftan halkın muhatap olarak kabul ettiklerini imha etmek için her türlü hukuk dışı, ahlak dışı, insanlık dışı politika yürütülmektedir.

“Kürt hastalığı”na tutulanlar, Kürtlerin günümüz dünyasında hak sahibi olmak için gereken toplumsal özelliklere sahip olmadığını göstermek adına büyük saldırılar eşliğinde büyük yalanlar söylemekte, “Kürt hastalığı”nın mikrobunu herkese bulaştırmaya çalışmaktadırlar.

Örneğin Kürtçe ana dil hakkı denildiğinde “Hangi Kürtçe?” deyip dururlar.

Kürt halkı ve kimliği denildiğinde de “Hangi Kürtler? demagojisine sarılırlar. Bir dilin zenginliği lehçelerine bağlıdır. Kürtçenin tüm inkârcı yasaklayıcı uygulamalara rağmen sahip olduğu zenginliği bu biçimde varlığına karşı kullanmaya çalışırlar.

Kürtçenin varlığı ve Kürtlerin hak talepleri karşısında zorlandıklarında bu sefer de “Kürtçe eğitim milleti ve vatanı böler” diyorlar. “Kürtler kendi dillerinde eğitim görürse bizi anlamaz” diyorlar. O kadar ırkçı ve faşisttirler ki Kürtçe öğrenerek Kürtleri anlamayı akıllarına bile getirmezler.

Bu hastalar tarafından Kürtlerin haklarını talep etmesi ve yasaklara, baskılara, saldırılara karşı mücadele etmesi “Kürtler istismar ediliyor” biçiminde tanımlanıyor.

Bu konuda en çarpıcı örnek de Roboski katliamı konusunda yaşanıyor.

Kurt û Kurmanci sömürgeciliğin sürdürülmesi temel amaç olduğu için her şey bunun hizmetinde kullanılıyor. Ahlak vicdan tanınmıyor. Söz konusu inkarcı sömürgeciliğin devamı olunca her şey teferruat oluyor. İşte bunun kabul görmesi, bunun belli sayıdaki aydın, yazar, sanatçı ve siyasetçi dışında eleştirilmemesinin temel sebebi “Kürt hastalığı”dır. Bu hastalık sürdükçe istendiğinde siyah beyaz, beyaz da siyah yapılabiliyor.

Ahlaksızlık mikrobundan kaynaklanan bu hastalıkla mücadelenin ise ahlakla kazanılacağı her geçen gün daha fazla açığa çıkıyor.

Cihan EREN

Une Réponse

  1. Cihan Beyin yakınmasını oldukça haklı buluyorum.Ama birazda özeleştride bulunması gerektiğine inanıyorum.Acaba Kürtler devlet zoruyla mı feodal düzen içinde hayatlarını sürdürüyorlar,yoksa kendi içinde egemen güçler istediği için mi ?…Bunu çok dikkatli düşünmemiz gerekir.Toprak sahibi ağalık düzeninin değişmesi gerektiğine ve bunun bir toprak reformuyla değişebileceğine ya da ağalık ve şeyhlik düzeninin herhangi bir şekilde yerini eşitlikçi,özgürlükçü ve adaletli bir değişime kürt halkının özgür iradesiyle dönüşebileceğine inanıyor mu?
    Merak edilen çok şeyler var.Cihan Beyin anlattığı hastalığı yadsımadan,kürtlerin kendi içinde değişime ne kadar açık olduğunu objektif bir düşünceyle dile getirebilirse,kanımca sorunun çözümüne daha gerçekçi bir yaklaşımla bakmış olur.Unutmayalım ki,düzen önce aile içinden başlar.
    Saygılarımla,
    Münir Kebir

    J’aime

Laisser un commentaire

Ce site utilise Akismet pour réduire les indésirables. En savoir plus sur la façon dont les données de vos commentaires sont traitées.