Türkiye – Almanya İlişkileri: Sözüm Steinmeier’a ama AB sen de kulak dik!


Günümüzün silâh üretimi ve çatışmalar, savaşlar, tarihsel gerginlikler koşullarıyla dolu ortamında, a) Kim dost, kim dalkavuk b) Kim müttefik, kim hasım/düşman c) Kim insanlık ortak değerlerinden yana ve uygulayabilmek için çırpınıyor, kim bu değerleri, « temel hak ve özgürlükler » kılıfına uydurup gerektiğinde muhataplarına karşı bir silâh veya ekonomik/ticarî/sosyal baskı aracı olarak kullanıyor. Bu « sac ayağı » üzerindeki kazanç, çıkar, yükselme ve güçlenme yarışında asıl sorulması gereken soru şu olmalı: Kim samimi, kim riyakâr ve içten pazarlıklı?! « Öfkesini, kinini kimseye sezdirmeyen, iyi görünüp kötülük yapan ve yapmaya devam edenler arasındaki ilişkiler »in türü nedir? Döner kesmekle düzelmez ilişkiler, samimiyet gereklidir, dürüstlük gereklidir, dost ve müttefikliğe uygun davranış ve devlet politikaları gereklidir.

***

Günümüzün silâh üretimi ve çatışmalar, savaşlar, tarihsel gerginlikler koşullarıyla dolu ortamında;
a) Kim dost, kim dalkavuk
b) Kim müttefik, kim hasım/düşman
c) Kim insanlık ortak değerlerinden yana ve uygulayabilmek için çırpınıyor, kim bu değerleri, « temel hak ve özgürlükler » kılıfına uydurup gerektiğinde muhataplarına karşı bir silâh veya ekonomik/ticarî/sosyal baskı aracı olarak kullanıyor.

Bu « sac ayağı » pisti üzerinde cereyan eden “kazanç, çıkar, yükselme ve güçlenme yarışı”nda asıl sorulması gereken soru şu olmalı: Kim samimi, kim riyakâr ve içten pazarlıklı?!

Hiç kendi kendinize sordunuz mu bu son soruyu ve en yukarıdakileri? Şu sosyal medya ortamında bile kimilerinizin zaman zaman sergilediği tavırlar bile tiksindirici, iğrendirici, itici, nefret ettirici değil mi?

Herkesin kendi yaşamını düzenlemesi, kendisi açısından iyi olanı tayin etmesi, kötüyle mücadele etme kararı vermesi gerekmez mi? Devletler dahil…

Kendi hatalarımızdan dolayı içine düştüğümüz badireleri atlatabilmek, aşabilmek için niçin başkalarının veya devletin mutlaka « sorumluluk » üstlenmesi ve bizleri memnun etme çabasına girişmesi zorunlu?

Bir aile içerisindeki üyeler bile başta miras olmak üzere, birbirlerine haset, kıskanç veya en alt düzeyde dostça olmayan davranışlar sergilerlerken, üçüncü taraflara el açmak, yardım istemek ne kadar « insancıl » bir tavır?!

Peki ya sizler kendiniz, elinizdeki mevcut olanaklardan başkalarının dert ve sıkıntılarını aşabilmeleri için yardımcı oluyorsunuz, onları yararlandırıyorsunuz! Çatısı altında yaşadığınız, olanaklar dahilinde sizleri koruyan, barındıran devletin daha ilerilere götürülmesi için çalışıyorsunuz! Naçizane olsa da ?

İktidarlar devlet, devletin sahibi değildirler. Sizlerin aktardığı vergileri en iyi şekilde değerlendirerek, en mükemmel biçimde yaşamanız için çalışmaları gereken “emir kulları”dırlar ve tayin eden de siz seçmenler değil misiniz yoksa? Yanlış veya hatalı idare ediyorlarsa eleştirmek, yaptıkları yanlışlıkları ve hataları göstermek demokrasiler ve özgürlükler ortamında, bir hukuk devletinin ilke ve kurallarının eksiksiz uygulandığı koşullarda son derece doğal değil mi? Ama karşılığında, idarecilerin de hesap verebildikleri ve korkmadıkları, gerektiğinde; « Hukuken yasaklanan ve yapılması halinde fâilin had, kısas veya ta’zîrle cezalandırılmasını gerektiren fiil. İşleyene cezaî müeyyide uygulanması öngörülmüş yasak fiil anlamında fıkıh ve hukuk terimi » olarak kullanılan cürüm kapsamındaki davranış ve uygulamalarının cezasını, adalette yargılanıp çekmelerini de kabul ettikleri sürece birlikte yaşamak sorun mu teşkil eder yoksa kolaylıklar mı sağlar.

Ama kişi, sahip olduğu her şeyi düşünmeden boşa harcayan, israf etmekten asla rahatsız olmayan ve savurganlık yapan müsrif bir yapıda ise toplumun veya devletin nasıl davranması gerekir sizce?

İslâm Peygamberi Hz.Muhammed‘in tanımıyla « ona-buna sövmüş, iftira etmiş, haksız yere, şunun-bunun malını yemiş, kanınım dökmüş, onu-bunu dövmüş, daha da ileri giderek işkenceye tabi tutmuş, hakkını zerre kadar çekinmeden yemiş, devlet yönetiminde ve toplumun idaresi ile hizmeti kapsamında görevini yerine getirmemiş, tam tersine topluma, devletine ve genelde insanlığa sürekli zarar vermekten çekinmemiş kişi » müflistir. Din işlerinden sorumlu kurum Diyanet bu özellikleri taşıyan başta devlet ve yerel idare yöneticileri olmak üzere genelde toplumun üyelerine karşı nasıl bir davranış sergiliyor?

2021 verilerine göre; « hırsızlık, dolandırıcılık ve yağma gibi suçları kapsayan malvarlığına karşı işlenen suçlar » en çok işlenenlerin başında geliyorsa, etkilenenler kimlerdir? Bu suçların tırmanışa geçmesinde; ahlâk, terbiye, eğitim, dinsel sömürü, zengin olma hırsı ve toplumsal vurdumduymazlık rol oynuyorsa, devleti ve toplumu yönetenler ve sizler de suçlu/sorumlu kapsamına girmiyor mu yoksa!

Yazar diyor ki; « eleştiriye sonuna kadar evet ama eleştiri yapan da özeleştiri yapabilme dürüstlüğünü gösterebilmeli! » Konu, Almanya ve Federal Devletin zirvesindeki en üst yönetici – sembolik bir makam olsa da – Cumhurbaşkanı Steinmeier ve üç günlük resmî Türkiye ziyareti ile Ankara – Berlin ilişkileri. Yazar, makalesinde şu telkinde bulunuyor; « Türkiye-Almanya ilişkilerinde ezberleri bozmak ve artık yeni bir sayfa açmak gerekiyor… »[Makalenin tamamı]

Yazının başına dönersek, « Öfkesini, kinini kimseye sezdirmeyen, iyi görünüp kötülük yapan ve yapmaya devam edenler, sürekli dolaylı – basın – veya doğrudan eleştirirken, kendi özeleştirisini yapmama kibirliği sergileyenler » arasındaki ilişkiler‘in türü nedir? Döner kesmekle düzelmez ilişkiler, samimiiyet gereklidir, dürüstlük gereklidir, dost ve müttefikliğe uygun davranış ve devlet politikaları gereklidir, diyenler haksızlar mı?.

 

 

Nusret Özgül’ün diğer yazıları.

 

Laisser un commentaire

Ce site utilise Akismet pour réduire les indésirables. En savoir plus sur la façon dont les données de vos commentaires sont traitées.