Basın ve Medya mı dediniz? Hangisi!


***

Bir makalenin düşündürdükleri…

 

Avrupa Birliği Rusya merkezli basın kuruluşlarına yaptırım yoluyla sansür uyguluyor ve Voltaire’in özgürlük ilkesiyle [I disapprove of what you say, but I will defend to the death your right to say it] çelişkiye düşüyor, kendi değerlerini inkar ediyor. Türkiye, rahatsız olduğu anda sadece sansür değil, yargı yoluyla erişim yasakları getiriyor, kanıtlanması zor olan bazı gazeteci cinayetlerine destek veriyor. Rusya ve Çin gibi otokratik yönetimlerin devletleri de hiç masum değiller. Basının ve çalışanlarının mağdur olduğu baskı ve cinayetlerin örneklerine oralarda da rastlanıyor.

Oysa basının, halkların öğrenmesi ve bilgilendirilmesi mücadelesi vermekten öteye bir “suçu” yok ki. Batılı ülkeler kimi vakit parasal destekledikleri medya ile dezenformasyon, yalan haber, yanıltıcı propoganda nitelikli yazılar, röportajlar, makaleler yayımlarlarken, ses çıkaranlara pek rastlanmıyor. Ancak diğer ve özellikle “ticari” ilişkilerde bulundukları Rusya, Çin, Türkiye, Azerbaycan ve benzeri devletlerin “yumuşak karnı” sayılan basın hak ve özgürlüklerinin yanısıra ifade özgürlüğü de ihlal edildiğinde, müzakerelerinde sırf baskı aracı olarak kullanıp, karşılarındakileri taviz vermeye zorlamak için dolaylı olarak kurdukları veya kurdurdukları dernek ve örgütleri ön cepheye sürüyorlar ve “özgürlükçü” politikalar izliyorlar.

Strasbourg’daki Avrupa Konseyi gibi demokrasi mücadelesine katkı vermek için kurulan uluslararası kuruluşlar ve çalışanları sanki çifte standart uygulamalara başvurmuyorlar mı? Rusya’nın Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde alınan bir karar sonucu son olarak üyelikten (Moskova’nın kendi kararı ile çekilmesi sonucu) “atılma”sı neredeyse bir “zafer” olarak dünya kamuoyuna yansıtılmadı mı! Parlamenterler Assamblesi’nin kararı pazarlıklar ve başkentlerin yoğun girişimleri sonucunda alınmadı mı! Bu tür kararlarda ideolojik, ticari veya benzeri pazarlıklar ile çıkarlar etkili olmuyor mu! ABD, son olarak Demokrasi Zirvesi düzenlerken, el altından Ukrayna’da savaşın başlamasında etkili olan politikalar izlemedi mi, istihbarat örgütlerini bu iş için kullanmadı mı!

Fakat asıl sorumlular sadece kendi inandıkları değerleri ve özgürlükleri inkar edercesine dolaylı tedbirlerle çiğneyen devletler değiller. Okuduğunu anlamayanları bırakın, giderek okuyanlar sayısının düşüşe geçtiği okur kesimi başta olmak üzere, özellikle mali desteğe ihtiyaç duyan meslektaşlarına destek vermekten kaçınan ve rejimin, iktidarların sesi olarak kullanılan medya kuruluşlarında yönetici seviyesinde olanlar ile “gazeteci” kimliği ile çalışanları da unutmayalım. Onlar sadece kendi bekalarını ayakta tutma savaşı vermekten öteye dürüst gözükmek için olmalı, zaman zaman timsah gözyaşları dökmekle yetiniyorlar.

Kısacası, okuyacağınız makalede yazılanlar “ideolojik” nitelikte olsa da gerçeklerin sadece bir bölümünü yansıtıyor. Örneğin ermenlerin destek verdikleri ASALA, Kürtlerin bir kısmınca sahiplendikleri PKK gibi tedhiş örgütlerini yıllarca açık veya gizli savundukları ve Batılı veya Doğulu devletlerin de örtülü destek verdikleri de bizlerce unutulmuyor.

Suçlu da sorumlusu da hepimiziz. İtiraf etme cesareti gösteremeyenlerin, uluslararası insanlık değer ve özgürlüklerine zaman zaman ve işlerine geldiği demlerde sahip çıkanların ilk sıralarında yine “demokratik” kimlik taşıyan dünya güçleri ve peşlerine takılan devletler veya içimizdeki meslek çalışanları yok mu?!

Matbaanın bulunması ile Fransız Devrimi’nden bu yana “Aydınlanma” süreci devam ediyor. Yunan filozoflardan sonra gelenler o devirlerde yaşadıklarına dayanarak sürekli çözüm üretmişler ve bizler çoğu kez onların yazdıklarında, söylediklerine, fikirlerine atıfta bulunuyoruz. Peki, asırlar boyunca geldiğimiz ve gelecek kuşaklara miras bırakacağımız düzey tatmin edici mi sizce?! Sorarsanız herkes; “mücadeleye devam” sloganının arkasına saklanacaktır. Demokrasi, halkın halk tarafından yönetilmesi rejimidir, değil mi! Halkın ortalıkta varlığını göstermediği bir rejimin tamamen çıkar merkezlerini sahiplendiği de kimse için bir sır değil. Böyle gelmiş, böylece de gidecek, diyelerimiz haksızlar mı?

İsevi dostlarımızın kutsal Paskalya Yortularını kutluyorum. Dinlerin çıktığı yılların kutsal kitaplarında yazılanların bile, dünyayı yöneten siyasi güçlerin kurdurdukları aşırı dinci terör örgütlerince nasıl kullanıldıklarını, cahillerin bilinçsizce cihat için savaşmaya nasıl gittiklerini de not düşelim.

☛ Yukarıdaki yazıda sözünü ettiğim makalenin bağlantısı. Türkçe bilmeyenlerin, tercüme siteleri vasıtasıyla kendi dillerine ücretsiz çeviri yapabildiklerini de naçizane anımsatalım : Ermeni gazeteci dostların yürekli mücadelesi…
https://artigercek.com/yazarlar/doganozguden/ermeni-gazeteci-dostlarin-yurekli-mucadelesi

 

 

Nusret Özgül’ün diğer yazıları.

 

 

Laisser un commentaire

Ce site utilise Akismet pour réduire les indésirables. En savoir plus sur la façon dont les données de vos commentaires sont traitées.