« Katledilen » hukuk ve adalet mi ?!


©Nusret Özgül

Bir FB-OM maçında atılan goller, Mahkemenin görüldüğü binanın kantinini çınlatıyor ve Kadıköy’ün tribünleri, Türkiye’de olup biten vahim olay ve gelişmeler karşısında aynı türden « tezahüratı » tribünde değil de, sokakta yapmaktan aciz ise…

Bir borsa « çökmesin » veya « aşırı yükselmesin » diye mahkeme heyeti « maç arası » veriyorsa… – Adama sorarlar, ‘borsada mı oynuyorsun arkadaşım, kaybedeceğin kazanacağın parayı mı düşünüyorsun yoksa –  ?’ diye…

Bir ülkenin, bölge halkınca bile kucaklanan gencecik savcısının haince, kalleşçe katledildiği bir anda, meslektaşları maç ve borsa neticesini düşünerek « timing » ayarı yapıyorlarsa…

Hakim ve Savcılardan sorumlu kurum, mensuplarının hatalı davranışlarını tespit etmiş ve de kendi « gelecek/kariyer »leri üzerine kara bulutlar çökmesin diye, « gagaları »nı kapatıyorsa…

Bir ülkenin Anayasa Mahkemesi’nin başkanı, yürütme kurulunun başı ‘daha durun hele bu işin, ohoooooo…Yargıtay süreci vaaaaa… Anayasa Mahkemesi süreci vaaaaa…Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi süreci vaaaa… Vaaa da vaaaa ey millet, niye heyecanlanıyorsunuz ki, daha 10 yıl var önümüzde  ?! diyorsa ve de içeride yatan o değilse, icranın başı, yeri geldiğince bir şiirden dolayı hapis yattığını yineleyip duruyor ve bir tür « mazlum » rolüne bürünüyorsa…

Millet sıfatı 29 Ekim 1923 doğum tarihli Türkiye Cumhuriyeti tarafından takılan « ümmet »in heyecanlandığı falan yok ki !

Sindiler…

Sindirildiler…

« Cumhuriyetçi, CHP’li, Ulusalcı vs » maskeleri takarak sanal âlem başta, sol gösterip, sağ vurarak, kişileri vatanlarından da, inandıklarından da, dinlerinden de, Mustafa Kemâl Milliyetçiliği’nden de soğuttular, aynı yazıları okutup, tartışmaları sürdürüp, gına getirdiler !

Yıldırıldılar…

Her koyun kendi bacağından asılır, cânım arkadaşım !’ raddesine getirip, bencilleştirdiler !

Hemen her konuda – spor ve özellikle başta futbol – böldüler, yönetmeye başladılar – onyıllar oluyor – şike yaptılar, cezaevlerinden ellerini kollarını sallayarak çıktılar, Şu veya bu spor kulübünü  teröristler gibi kara « şemsiye » olarak kullanıp, askerle yakın ilişkiye girdiler, İHA’lardan kaçtılar, silâh ticaretinden milyar dolarlar kazandılar…

Iskat – düşürmek – teşebbüsünde bulunanların hedefi olan « İcra Heyeti » bile özel yasalarla, şikecileri kanatları altına aldı, Avrupa (AK başta) yolsuzlukla ve karapara aklama sözleşmelerini bırakın görmezden gelmelerini, bilmem hangi Avrupa markası lüks ve pahalı ayakkabıları – Genel Kurmay Başkanı’nın pabucu delik mi, değil mi diye araştıran koşullandırılmış muhabirler, pardon başbakanın kapsam alanına girmek için, taşıdıkları kartlar sayesinde, gazeteciler vasıtasıyla   ile çiğneyip, ihlâl etmelerini görmezden geldi !

Merak etmeyin, Avrupa Konseyi de herhalde – aldığı kararlar/resolution/recommendation – ile kendisini bağlasa, UEFA ve FIFA gibi « sporun mafyası » diye tanımlanan uluslar arası kuruluşlardan hesap vermelerini istese de ; sanıyorsanız ki, tek ama tek bir üye ülke Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikâyette bulundu, sanmaya devam edin !

Merak da aman sakın ola ki, etmeyin…

Bir başka « Mahkeme » Harbiye, 10.Yıl Marşı ile açılıp, İstiklâl Marşı ile – sahi hakim ve savcılar ayağa kalktılar mı acaba ? – kapanıyorsa…

« Muhalefet »in « Cumhuriyetçi ve Milliyetçi » ortakları,  « icra/yürütme » makamı ile « sac ayağı » oluşturuyorsa…

Terim, « Ulusalcılığın » içine eden ve şimdi temizliğe kalkışan, Devlet Bahçeli’ye aittir, başka bağlamda kullanılmış olsa da… 

AKP+CHP+MHP…

İçinizde, aileden gelme ( ! ) « veraset » ; tek kurtuluşun denize düştükten sonra gerçek bir cankurtaran simidi yerine  « yılan »a sarılmanın  « çare », çocuklarının geleceklerini düşünerek – özellikle de, artık sırtlarını dayayacakları, torpil yaptıracakları, – şu veya bu yöntemlerle askerlikten imtina ettirecekleri veya en azından Ege sahillerinde yaptırtacakları bir « düzen »in temizlenmeye götürülen bir halı gibi ayakları altından  çekildiğini gördükçe, ‘benden sonrası tufan cânım, Don Quichote’luk yapmanın âlemi mi var yaaaniiii…’ bencilliğiyle « ehlileştirilme » sürecine girdiklerini kanıtlıyorlarsa…

« Cumhuriyet Yürüyüşler »i mazi olup, arşivlere « anı » olarak terkedilmişse…

Anıtkabir’e yapılan ziyaretlerde tutulan « adaklar » Mustafa Kemâl’in sürekli taciz edilen ruhu tarafından bile reddedilmişse…

A be cânım, üç emekli general bilmem hangi ağır cezaya mahkûm edilmiş, umurunda mı Tanrı âşkına ?

Artık « Genç Subaylar » bile « ehlileştiler » ve ‘acaba ne düşünüyorlar ?’ türünden soru sormaya kalkışanların sorularını ânında bir yerlerine sokuveriyorlar !

Avukat Hakan Hanlı, az önce yayına koyduğum kısa yorumunda ‘Hukuk ve yürürlükteki yasalar ihlâl edildi…’ diyor !

Sevgili Hakan çık ortaya, ve bana tek bir ülke göster ki, orada hukuk ve yürürlükteki yasalar ihlâl edilmiyor !

Belçika’ya bak, başka ülkelerdeki « hak ve özgürlük » ihlâlleri üzerine gürültü kopartırken, Liege-Herstal’de ürettiği silâhları satmaya devam eden Belçika’nın Adaleti, 527 gündür « morg »da bekleyen iki oğullarının cenazelerini ailelerine teslim etmekten bile acizse..!

Alevi olduklarından dolayı mı ?

Belçika’da, flaman-valon ayrımı yapılıyor mu bu tür olaylarda, sübyancılar serbest kalıp, manastırlara kapanırken, yoksa « sübyancı » mı olmak gerekiyor bu ülkede  ?

TC’nin Brüksel’deki temsilcileri bir girişim yaptılar mı, yaptılarsa ne sonuç aldılar ?

Evet sevgili Hakan, Belçika Barosu’na kayıtlı bir avukat olarak, bana önce bunun yanıtını ver lütfen !

« Balyoz » davası daha fazla mı prim yapıyor ki, « ego »nu bastırabilmen için balyozun sapına mı yapıştın..!

Uzun lafın kısası, böylesine bir Türkiye’de, yerkürede adama – bendeniz başta – derler ki ; sen ne konuşuyorsun be cânım, eğer hâlâ « kan »ın şarap kadehlerini dolduruyorsa, biraz da ‘nerede hata yaptık biz?’ sorusunu sorup, yanıt aramaya başlasan nasıl olurdu acaba ?

Ne diyor Nazım Hikmet : ‘İnsan gibi yaşamalıyız’ dersin, ‘kâğıtta kalan’ özgürlüğün ile susturuverirler seni…

Ve ekliyor: Vatan ki bu insanların evidir, sevgilim, onlar vatana düşman…

Geçen gün, Üzeyir Lokman Çaycı’ya özelden yazdığım gibi; bizim nesil bu tempoda giderse gelişmeler; ve belki de bizden sonra gelecekler, daha çok yazacak, yazmaya devam edecektir !

Tamam, her doğum ( ! ) sancılı olur der, dururuz ve daha da ileri gidip, sezaryen bile gerektirebilir, anne ve bebeği kurtarabilmek için, türünden görüş de beyan ederiz; ama 9 yıl, 9 ayda, « hamile » Türkiye hâlâ doğuramamışsa ( ! ), ya ebede, ya doktorda, ya da « doğurmayı » beceremeyen « ana »da tersine giden bir durum var demektir !

Brüksel, 22 Ekim, 2012.

Laisser un commentaire

Ce site utilise Akismet pour réduire les indésirables. En savoir plus sur la façon dont les données de vos commentaires sont traitées.