Babasının mesleğinden utanmak mı?


Kesinlikle dayamam!

Üzmüşler çocuğu, diğer çocuklar. « Senin baban çöpçü, sen de pis kokuyorsun » demişler. Vicdan duygusu tam gelişmemiştir okul öncesi çocuklarında. Zaman zaman böyle acımasız olabilirler. Sonuçta hepsi çocuk işte. Kırmışlar yavrucağın kalbini.

***

İNSAN OLMAK İÇİN EĞİTİM ŞART!

© Zafer Karadağ. – Taşkent – Modern kimyanın öncüsü kabul edilen Fransız kimyacı Antoine Lavoisier, [Chemistry Revolutionary] 1794’te daha 51 yaşında iken, mahkeme tarafından giyotinle ölüme mahkum edilmişti.

Ancak sükunetini hiç kaybetmeyen Lavoisier, boynunun vurulmasını beklerken dahi kitap okumakta ve yarım kalan araştırmalarına kafa yormaktadır.

Cellat, ünlü kimyacıyı giyotine götürmek için yanına geldiğinde Lavoisier, nerede kaldığını unutmamak için kitabın arasına bir “kitap ayracı” koyar ve arkadaşı, ünlü Matematikçi Langrange’i [Joseph-Louis Lagrange] yanına çağırıp der ki:

“Kafam sepete düştüğünde gözlerime bak. Eğer iki kere göz kırparsam, insanın kafası kesildikten sonra dahi, beyin bir süre daha düşünmeye devam ediyor demektir.”

Biraz sonra Lavoisier’in giyotinle kesilen kafası sepete düşerken gülümser ve iki kere göz kırpar.

Matematikçi Langrange diyor ki;

« Lavoisier’in yaşamının son saniyesinde dahi sürdürdüğü ispat arayışı, bilimselliğin yüzyıllar boyu sürecek olan meşalesidir. »

Tarih, Milletlerin ancak ve ancak bilimin değerini, önemini ve gücünü bilen liderler sayesinde ileri gidebildiklerini yazıyor.

Ne mutlu bize ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk de; “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin” dediği için, bilimin meşalesiyle aydınlanmaya devam ediyoruz, edeceğiz de…

Türkiye’nin G20 ülkeleri arasındaki yerini G10’dan da yukarıya taşıyabilmemiz için, genç-yaşlı, kadın-erkek tüm Vatandaşlarımızın her duyduklarına veya okuduklarına inanmak yerine, önce araştırıp, sonra da dikkatle düşünerek kendi süzgeçlerinden geçirmelerinde büyük yarar vardır.

Ancak onları böyle düşünmeye ve daha çok üretip ihraç etmeye sevkedebilmemiz için, öncelikle eğitim sistemimizi değiştirmemiz ve hızla gelişen teknolojiye, endüstriye, ekonomiye, e-ticarete ve yaşam koşullarına uyumlu hale getirmemiz gerekiyor.

Bana göre Atatürk’ün hedef gösterdiği muasır medeniyetleri sadece yakalamamız yetmez, aşmamız da lazım ki, birlik ve beraberlik içindeki bir Türkiye’nin bunu başarabileceğine yürekten inanıyorum.

İşte bu başarıya ulaşabilmek için, güçlü bir eğitim sistemine ve Cumhuriyet’in aydın öğretmenleri ile onların yetiştireceği Türkiye sevdalısı gençlere olan ihtiyacımız, hava ve suya olan ihtiyacımızdan, asla daha az değildir.

Bu yazıma ilham kaynağı olan; “Ne Güzel Öğretmensin Sen” başlıklı o güzel yazıyı sizinle de paylaşmak için aşağıya kopyalıyorum. Yazar Naim Ünver’in kalemine, yüreğine sağlık.

Bu vesileyle de, sayın Ünver’in şahsında, tüm öğretmenlerimize şükranlarımı ve hürmetlerimi sunuyor, ellerinden öpüyorum.

Selam ve sevgilerimle.

* * *

NE GÜZEL ÖĞRETMENSİN SEN..

Üzmüşler çocuğu, diğer çocuklar. « Senin baban çöpçü, sen de pis kokuyorsun » demişler. Vicdan duygusu tam gelişmemiştir okul öncesi çocuklarında. Zaman zaman böyle acımasız olabilirler. Sonuçta hepsi çocuk işte. Kırmışlar yavrucağın kalbini.

Çocukların güzel yanıdır gönülleri, kırılsa da çok, hemen toparlanmaya meyillidir. Yetişkinlere benzemez, kin gütmezler. Konuştum babayla. Çok üzüldü, çocuğunun üzülmesine. Dağ gibi adam gözyaşlarını ilk kez ayırdı gözlerinden belki de. « Üzülmek yetmez” dedim, “bir planım var. Dahil olur musun? » Kabul etti seve seve.

« Pis ülke » oyunu oynattım çocuklara bir gün. Türetilmiş (uydurma) bir oyun. Ne bulduysak attık yerlere. Bu arada « kötü koku spreyi » sıktık sınıfa, çocuklar görmeden tabi. Birazdan sınıf dayanılmaz bir kokuya karıştı. Dedim “niye böyle oldu?”, dediler; “öğretmenim çöplerden, pislikten.” “Durun” dedim, “bakın kapıya, biri gelecek, kurtaracak bizi bu pislikten, kokudan.”

Pür dikkat kapıya bakıyor hepsi. Yepyeni sıfır çöpçü kıyafetleri, süpürgesi ve faraşı ile giriyor kahramanımız. Çocuklar büyüleniyor sanki. Bak bak bitiremiyorlar. 1.90 boy. Heybetli mi heybetli çöpçümüz. Başlıyor hemen temizliğe. Ben de pencereleri açıyorum hemen. Temiz hava nüfuz edince, etkisini kaybediyor kötü koku spreyi. Yardımcı öğretmenimiz de yasemin kokulu oda spreyini sıkıyor birkaç fıs. Çocukların gözü bizi görmüyor zaten. Ama içlerine doluyor mis gibi çiçek kokusu.

Sonra yarım ay düzeninde oturuyoruz çöpçünün karşısına. Konuşuyor prova ettiğimiz gibi. « Çöpçüyüm ben » diyor. « Siz sabahları uyurken daha, ya da gece yarısı, mahallenizin çöplerini topluyorum. Arkadaşlarım da var. Onlar da topluyor. Çöpler toplanmasa sokaklardan, her yer bugün sınıfınızın koktuğu gibi kokar. Çöpçülük zordur çocuklar. Çok zor iştir. » Anlatıyor uzatmadan. kısa, öz, keskin. Anlattıkça daha da büyüyor adam.

Nasıl dinliyorlar anlatamam. Gözlerini hiç ayırmadan. Hele oğlu. Gurur duyuyor babasıyla ve her sözünde hayran oluyor ona. O bakışa ömür verilir inanın bana. Sonra fotoğraf çektiriyoruz hepimiz kahramanımızla. Alkışlarla ve aşkla uğurluyoruz çöpçümüzü.

Bir baba, bir oğul. Tedavi edilmiş iki yürek. İşimiz bu. Yüreğe dokunmak.

Hanımlar, beyler! Bir çocuğun alın teriyle para kazanan babasının mesleğinden utanmasına dayanamam. Dayanırsam, öğretmen olamam. Ertesi sabah soruyor birkaç veli. « Bizim çocuk akşamdan beri büyüyünce çöpçü olacağım diyor. Siz ne öğretiyorsunuz bu çocuklara Allah aşkına? » Gülümseyerek cevap veriyorum. « İnsan olmayı öğretiyoruz. » [Naim ÜNVER]

*

harclik

karya

email

facebook

twitter

Laisser un commentaire

Ce site utilise Akismet pour réduire les indésirables. En savoir plus sur la façon dont les données de vos commentaires sont traitées.