İktidar : Çevir kazı yanmasın, seçim öncesi aman seçmen uyanmasın…


Muhalefet: Türklük elden gitti, vatan toprağı kaybedildi…

kobane

© photocredit

AKP’nin lügatında erkekliğin onda dokuzu kaçmak, kalan kısmı da susmaktır. Korkaklığı, sembolleri koruyamadıkları vatan topraklarımızı algı yönetimiyle örtmeye kalktılar, zaaflarını fuzuli hamlelerle telafi etmeye çabaladılar. AKP Hükümeti, böylelikle vatan topraklarını bombalayan siyasi bir yönetim olarak Türk tarihinin kara sayfalarına adını yazdırmış bulunuyor.

Kurds: YPG forces actively participated in the operation for Suleyman Shah tomb

***

Tamamı yalan, tamamı yanlış, tamamı iftira…

Bu kez de, güvenlik sebebiyle türbenin yerini değiştirmek durumunda kaldık. Türbenin bulunduğu alanda yer alan Süleyman Şah Saygı Karakolu’nda görevli askerlerimizin hayatlarını tehlikeye atmamak için bu karara vardık. Bakınız biz 102 gün 49 başkonsolosluk görevlimizi sabırla ihtiyatla takip ederek, onlara zarar gelmeden hamdolsun kurtardık. Eğer bu muhalefetin ağzına baksaydık, eğer bunların düşündüğü gibi hareket etseydik, Allah muhafaza bir operasyon yoluna gitseydik, belki de bu kardeşlerimizin bir kısmı bugün hayatta olmayabilirdi.

Musul’daki başkonsolosluğumuzda çalışan kardeşlerimizi nasıl alıp geldiysek, burada da dikkatli olmamız gerekiyordu. Burada da bizim 39 tane askerimiz var. Başlarında bir binbaşımız, Oğuzhan Binbaşı ve oradaki ekibi, bizim orada bundan sonraki süreçte de görev yapacak yavrularımızla bunu gayet güzel bir şekilde tereyağından kıl çeker gibi halletmemiz gerekiyordu. Aylarca bunun çalışmasını yaptık, Hükümetimizle, Genel Kurmayımızla, oturduk bunları haritalar üzerinde çalıştık. Uzun süren titiz çalışmaların ve planlamaların ardından, bir gecede bu operasyonu yaptık ve başarıyla neticelendirdik. Hükümetimizi ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizi, başarılı çalışmalarından dolayı bir kez daha tebrik ediyorum. Her bakımdan gıpta edilen bir operasyon olmasına rağmen, birilerinin bu konuda olumsuz bir algı oluşturmak için yoğun çaba sarf ettiğini görüyoruz. Bu konuda söylenen sözler, cehalet boyutunu aştı, iftira boyutuna ulaştı. Hâlbuki mesele o kadar açık, o kadar net, o kadar ortada ki…Bölgede büyük bir karmaşa ve çatışma ortamı var. Bizim de orada askerlerimiz bulunuyor. Ortalık toz duman iken bizim askerlerimizi bile bile ateşe atmanın bir anlamı var mı? Yok, biz de ne yaptık? Bu noktada Suriye içerisinde farklı bir alana, farklı bir yere burayı taşımamızın faydalı olacağı kanaatine vardık. Süleyman Şah’ın kabrini, yine Suriye sınırları içinde bir başka yere naklettik. Ülkemize çekip almadık. Akıl ve vicdan sahibi kim buna karşı çıkabilir? Ama işte karşı çıkanlar var. Üstelik bunu da, tamamı yalan, tamamı yanlış, tamamı iftira mahiyetindeki ifadelerle yapıyorlar.

Bir siyasi partinin başkanı ülkenin, Cumhurbaşkanı’na, Başbakanı’na Genelkurmay Başkanı’na, onların nezdinde tüm askerlerimize akıl almaz ithamlarda bulunuyor, seviyesizce hakaretler yağdırıyor. Tek bir Mehmetçiğin burnunun kanamaması için her türlü hassasiyeti gösteren Türk Silahlı Kuvvetlerimizi ve Hükümetimizi hedef alanlar, önce dönüp kimlerle yan yana olduklarına bir baksınlar. Açık söylüyorum; bunlar ancak, ülkesine yabancılaşmış bir zihniyetin Genelkurmay Başkanımıza, akla hayale gelmemiş ifadelerle saldıran bu zat, önce aynaya bir bakması lazım. Sen şu anda Genelkurmay Başkanımızın atılacak tırnağının bir paresi dahi olamazsın. Terörle mücadele diyorsun, senin bugüne kadar terörle mücadele adına yaptığın bir şey var mı? Ama bizim Genelkurmay Başkanımız, subaylarımız, dağlarda, taşlarda, bunlar görev yaptılar. Bunlar oralarda görev icra ettiler, terörle, teröristle mücadeleyi bunlar sürdürdüler. Sen sadece Ankara’dan kurusıkı atıyorsun. Önce haddini bileceksin. Bir taraftan da milliyetçi ayaklarına takılacaksın, bu nasıl bir milliliktir. Kendi Genelkurmay Başkanı’na edepten uzak, bu ifadeleri yakıştırmak bir defa gerçekten akla iz’ana sığmaz, böyle bir şey olamaz. Onun için ben de diyorum ki, milliyetçi olduğunu söyleyenler, şakşakçıları konuşmuyorum, bu ülkenin ordusuna bu denli çirkin yakıştırmayı yapanları ben sizin takdirinize bırakıyorum. İnanıyorum ki bunlara gereken dersi, cevabı siz saati geldiğinde verirsiniz.

Milletten umudu kesenler, işi, milletin askerine, ordusuna, onun komutanına saldırmaya kadar vardırmışlardır. Bugüne kadar ülkenin, milletin hayrı için taş üstüne taş koydukları görülmemiş olanların, bu başarılı operasyonu bahane ederek, milletimizin gözbebeği ordumuza saldırmalarına asla izin vermeyiz, vermeyeceğiz. Milli iradenin temsilcilerine ve milletin bağrından çıkan kahraman ordumuza yönelttikleri saldırılar için kendilerini şiddetle kınıyorum. Milletimiz, bu densizliklerin, bu haddini bilmezliklerin hesabını elbette kendilerinden soracaktır.

Türkiye bu operasyonu hiçbir örgütle işbirliği içinde veya onların izniyle asla yapmadı. Ülkemizin bu örgütlerle iş birliği yapmasına ihtiyacı yok, ülkemiz bu iradeye, bu güce ve imkâna sahip. Operasyon başından sonuna kadar Türkiye’nin kendi kararıyla, kendi planlamasıyla, kendi imkânlarıyla ve kendi kabiliyetiyle yürütüldü, buradan kendilerine bir pay çıkararak, kamuoyunu yanlış yönlendirmeye çalışanlara da asla itibar edilmemesi gerekiyor.

Muhalefet Esed rejimi ile beraber, oradaki terör örgütleri ile beraber hareket ediyor.Çünkü bu harekete, bu operasyona karşı çıkanların yeri, onların yanıdır. Bunu böyle bilmemiz lazım.

Bu millet, o topraklar başka bir devletin sınırları içinde kaldığında bile Süleyman Şah’ın türbesine sahip çıkmışsa, herkese buna saygı duymak düşer. Daha düne kadar, dini mahiyet içeriyor diye türbe kavramının kendisine dahi karşı çıkanların bugün takındıkları tavrı görünce, insan şaşırmadan edemiyor. Biz, o türbeyi sınırımıza yakın bir yere taşımakla, hiçbir hakkımızdan, hiçbir iddiamızdan vazgeçmiş değiliz. Sadece askerlerimizin can güvenliğini temin, türbenin manevi hatırasına tazim için bir tedbir aldık, geçici bir nakil yaptık. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.

*

Kimsenin desteğine ve iznine ihtiyacımız yok…

Kendi ülkesini kontrol edemeyenlerin başkalarına savaş gibi naralar atmasının kıymeti harbiyesi yoktur. Önce kendi ülkelerini kontrol etsinler, halklarıyla barışsınlar ondan sonra bu konuda fikir beyan edebilir. Kendi halkına zulüm eden bir rejimin, Türkiye’nin haklarını korumak için attığı adımı eleştirmeye hakkı da yok.

Bu konuda muhatap olarak Suriye Ulusal Koalisyonu’nu aldık, bildirimde bulunduk, Suriye Ulusal Koalisyonu da bunu büyük bir memnuniyetle karşıladı. Suriye rejiminin ve rejimin sözcülerinin, yöneticilerinin, öncelikle son 4 yıl içinde Suriye halkına yaptığı katliamın hesabını vereceği günü beklemeleri lâzım. Öncelikle bu hesabı nasıl vereceklerini düşünsünler. Kimsenin bu konuda hesap sormaya da hakkı yoktur. Türkiye gerekli gördüğü anda ulusal çıkarı için gerekli gördüğü adımı atar, bu adımı attık ve operasyon başarıyla tamamlandı, bütün dünyanın gıpta ettiği bir başarıyla. Bir kaza dışında hiçbir kaybımız olmadı, mükemmel işleyen bir operasyondu.

Suriye ve Suriye rejimini destekleyen bazı çevreler dışında, şu ana kadar da uluslararası toplumda herhangi bir olumsuz kanaat yok. Türkiye’yi dolaylı ve doğrudan kimse tehdit edemez. Öncelikle sürdüğü 2 milyon mültecinin hakkından bahsetsin biz bu konularda hakkımız korumaya kararlıyız.

Türkiye, kendi hukukunu korumak için harekete geçtiğinde izin almayacak, destek de istemeyecek. O bölgede oldukları için özgür Suriye ordusuna, PYD ve bütün taraflara sadece « Biz giriyoruz, gideceğiz, bu operasyonu yapacağız sakın ola ki karşımızda herhangi bir engel olmasın sivil kayıplara sebebiyet verecek bir uygulama söz konusu olmasın » bildiriminde bulunulduk. Bu sadece teknik olarak bir bildirimdi. Türkiye karar verdiği zaman ulusal hakkını, hukukunu korumak için kimseden izin de destek de istemeyecektir. Aynı bildirimin koalisyon güçlerine de yapıldı, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere alanda mevcut olan taraflara sadece gireceğimizi ilettik. Türkiye izin ve destek olmadan hukukunu koruyacak kudrette ve bu kudreti de kimsenin test etmemesi gerekiyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu.

*

Türkiye dünyanın şamar oğlanı konumuna geldi

Neyin karşılığında Türkiye Cumhuriyet’inin topraklarını terk ettiniz. Sen kaç diye sana yetki vermedik ki.. Hem kaçıyorlar, hem zafer diyorlar,
zafer diye kakalıyorlar. Kendi toprağını satan adama ne denir?

Nasıl oluyor da biz orayı terk ediyoruz. 3 naaşı hangi gerekçe ile taşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Süleyman Şah’ı güvence altına almış mı? Almış. Uluslararası anlaşma ve sözleşmelerle orası Türkiye toprağı mı? Evet. Uluslararası anlaşma var mı? Var. O zaman açık ve net olarak soruyorum, neyin karşılığında kaçtınız?

Toprak, askerler, orada yatan naaşlar, orada görev yapan askerler bize ait. Neden kaçıyoruz. Sen yetki istedin TBMM’den biz de sana yetki verdik. Sen kaç diye sana yetki vermedik ki, toprağı, vatanı koru diye yetki verdik biz sana. Hayatımda kaçmayı zafer olarak sunan bir iktidarı ilk kez görüyorum. Süleymen Şah’tan çekilmek, kaçmak zafer değil, fiyaskoyla karşı karşıyayız. Bu ülkenin bayrağını, vatanını seven herkes bunu fiyasko olduğunu biliyor.

1938’de Hatay’ı Türkiye topraklarını katmışız. Kıbrıs’a garantör devlet olarak gitmişiz. Şimdi 77 milyona soruyorum. Bunların tamamını kim yaptı. Hatay, boğazlar, Kıbrıs, Süleyman Şah? Kim yaptı. CHP yaptı. Peki bu hükümet ne yaptı, kaçtı toprağımızı bırakarak… Bir karış toprağımızdan ödün vermedik, toprağımız terk etmedik kaçmadık. Bu ülkenin onuru için. Bu Hükümet ne yaptı? Kendi ülkesinin toprağını yabancılara teslim eden, teslim ederken kaçar iktidara ne denir? Oturun düşünün. Türkiye aciz ülke görünümü sergilemiştir.

Türkiye ile Suriye arasında hiçbir sorun yoktu. Ortak bakanlar kurulu toplandı, takım kuruldu, maç yapıldı, vizeler kalktı. Bodrum’da beraber tatil yaptılar. 77 milyondan 1 tek kişi bile neden böyle politika yaptınız demedi bu Hükümete. Bir sabah kalktık Suriye bizim düşmanımız oldu. Militanlar Türkiye üzerinden silahlarla Suriye’ye geçirildi. Müslüman kanı aktı o topraklarda. Uyardık, Türkiye’ye yakışmaz dedik. “Hayır biz doğruyu yapıyoruz” dediler. Bugün Suriye’de kan akıyor Bunun sorumlusu AKP hükümetidir.

Silah götürüyorsunuz, bunlar IŞİD’in eline geçerse daha kötü olur” dedik. Sonra Niğde’de 3 şehit verdik. Arkasından 20 Temmuz 2014. IŞİD Youtube’a tehdit koydu. Süleyman Şah’taki Türk askerlerinin orayı boşaltması için 3 gün süre verdi, yoksa türbeyi yerle bir edeceğiz diye. Tehdit etti. Biz bunlara terör örgütü diyoruz, hükümet terör örgütüdür diyemiyor.

Düne kadar Esad ve rejimini muhatap almıyorlardı. Bu son olayda İstanbul konsolosluğuna haber verdiler. Bu kadar iki yüzlü bunlar. Libya’ya bakın. Hiçbir Türk’ü istemiyorlar. Sen Kaddafi’yi arkadan hançerlersen senin gibileri Libyalılar da adam yerine koymazlar. Kaddafi Kıbrıs çıkarmasında bütün desteğini verdi bize. Kaddafi linç edildi bunlar düğün dernek yaptılar. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu.

*

Al At, Ah Mat Operasyonu.

İttifakla söyleyebiliriz ki, Türk milleti tarih boyunca nice acılara katlanmış, nice zorluklara göğüs germiştir. Sevinçlerimiz kadar hüzün ve kayıplarımız da hiç eksik olmamıştır. Bizi bir millet yapan en sağlam harç ise tasa ve kıvançta ortak oluşumuz, bir araya gelişimizdir. Türk milleti büyük bir ailedir ve bugün dünyada geniş bir coğrafi alana yayılmıştır. Türklük en temel tarihi ve kültürel mirasımız, en haklı gururumuzdur. Siyasi sınırlar soydaşlarımızla kurduğumuz gönül bağını, kaderdaşlığı, kardeşlik hissiyatını elbette zayıflatmamış, dahası zayıflatamayacaktır.

Türkmeneli denilince yüreğimizin titremesi, kalbimizin parçalanırcasına çarpması bu yüzdendir. Doğu Türkistan ismini duyunca gözlerimizin nemlenmesi, içimizin kıpır kıpır olması bu nedenledir. Orta Asya’dan bahis açılınca, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne uzanan anılar konuşulunca heyecanlanmamız boşuna değildir. Bu itibarla hep dedik ya; vatan ne Türkiye’dir Türklere ne de Türkistan; vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Turan. Hafızamızda taşıdığımız, hatıralarımızda yaşattığımız her toprak parçası bizim için vatandır. Bunda tereddüt ve tartışma götürecek bir yan yoktur. Bizi diğer siyasi akım ve aktörlerden ayıran başlıca mümeyyiz vasfımız, ilk akla gelen muazzez özelliğimiz şüphesiz ki vatan kavramına yüklediğimiz anlamda gizlidir. Türklüğün görkemli kervanı inanıyorum ki, ebediyetin bitiş çizgisine kadar sevdalarını, ülkülerini ve hayallerini rehber ederek yoluna devam edecektir. Engellere ve tuzaklara rağmen Bilge Kağan’ın sancağı inmeyecektir.

Caber Kalesi’ne giderken Fırat’ın koynunda son nefesini veren Süleyman Şah ve neslinin çağrı, ilke, hedef, öğüt ve emanetleri incitilmeyecek, itibarına leke sürdürülmeyecektir. Başkalarını bilemem, ama Milliyetçi Hareket Partisi bu görüşte, bu anlayışta, bu kararlılıktadır. Maalesef ki, Türkiye, 26 Ağustos 1922 tarihinde başlayan Büyük Taarruzdan beri ilk kez geri çekilmiş, ilk defa vatan bildiği toprakları geride bırakmıştır. Göre göre, bile bile AKP vatanımızın bir parçasını koparıp atmıştır. Türk tarihinde böylesi bir zillet, böylesi zelil bir vaka pek az yaşanmıştır.

AKP Hükümeti ‘Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’nu tehdit ve şantajlara boyun eğerek arkasına bakmadan terk etmiştir. Korkaklar kafilesi, ürkekler koalisyonu vatanın bağrına hançeri saplamıştır. 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması’nın 9. maddesiyle vatan toprağı olarak teyit edilen, muhafız bulundurma ve bayrak çekme hakkını elde ettiğimiz Süleyman Şah Türbesi 94 yıllık aradan sonra aniden yok sayılmıştır. Lozan’da vatanımızın bir parçası olarak sağlam esaslara bağlanan topraklardan gece yarısı apar topar kaçılmıştır. Cumhuriyet’i reklam arası olarak aşağılayan, yaftalayan sorumsuz ve güdük zihniyetler ne durumdasınız, nereye sıvıştınız? Hatırlatırım ki, sizin filminiz buysa biz ömrü billah reklam izlemeye razıyız.

Süleyman Şah Türbesi 1931 tarihinde Gazi Mustafa Kemal’in bizatihi emriyle elden geçirilmiş ve aynı zamanda karakol haline getirilmiştir. 1939 tarihinde eski türbenin tamiri imkansız hale gelince belirlenen yeni yerine taşınmış ve nakil işlemi bu şekilde tamamlanmıştır. Suriye’yle 1956 tarihinde imzalanan Halep Protokolü, Süleyman Şah Türbesi’nin Türkiye’ye ait olduğu tekraren kayda almıştır. 1973 yılında Suriye’de yapımına başlanan Tabka Barajı’nın Caber Kalesi’ni sular altında bırakma riskine karşılık aziz ecdadımızın manevi mekanı 1975’de sınırlarımıza 37 km’lik mesafede bulunan Karakozak Köyü’ndeki 10 dönümlük bir araziye taşınmıştır. Bir kez daha söylüyorum, Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu vatan toprağıdır, Ankara’dan, Kayseri’den, Manisa’dan da hiçbir farkı yoktur. Kaldı ki, Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, AKP’li bakan, yönetici ve milletvekilleri çok değil, daha geçtiğimiz yıl bu yönde defalarca açıklamalarda bulunmuştur.

Erdoğan, 25 Mart 2014’te Süleyman Şah Türbesi’ne yönelik tehdit ile ilgili soruya; “Böyle bir yanlışlık olacak olursa gereği neyse yapılacaktır. Bu topraklar bizim toprağımızdır. Bu topraklarda yapılacak bir saldırı aynen Türkiye’ye yapılmış bir saldırıdır” diye cevap vermiştir. Arkasından devam etmiş ve “oradaki Mehmetçiklerimizin güvenliği, bizim için 75 milyon vatandaşımızın güvenliğidir. O bakımdan her türlü tedbir alınmıştır” şeklinde konuşmuştur.

Bu sözlerin yılı dolmadan tam aksi yönde bir hareket klasik bir Erdoğan davranışından başka bir şey değildir. TBMM’nin 94. açılış yıl dönümü resepsiyonunda gazetecilerin sorularını cevaplayan Davutoğlu, Süleyman Şah Türbesini kast ederek, “oradaki askerlerimizin güvenliği için ne tedbir alınması gerekiyorsa yapılır” demesinin üzerinden de çok geçmemiştir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, 20 Mart 2014 tarihinde; « Süleyman Şah Türbesi Türkiye’nin kendi sınırları dışındaki Türk toprağı olan nadir bir yerdir. Ankara, İstanbul, Sinop, Hatay nasılsa o türbe de öyledir” diyerek görüşünü paylaşmıştır. 26 Mart 2014 tarihinde Davutoğlu, « Türkiye, Süleyman Şah Türbesi dahil ulusal güvenliği tehdit edilirse, uluslararası hukuk çerçevesinde meşru her adımı atmaya hazır » ifadelerini kullanmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan 3 Ekim 2014 tarihinde yayımladığı Kurban Bayramı Mesajında yine sallamış, yine yalana sarılmış ve şunları iddia etmiştir: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, vatanının her karış toprağını savunmak için bir an bile tereddüt etmeden tüm imkanlarını seferber etmekten asla kaçınmayacaktır.” İlaveten, Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’nda görev yapan Mehmetçiklere yönelik; “gerektiğinde, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz tereddüt etmeden ve bir an bile gecikmeden yanı başınızda olacaktır” güvencesi de şimdilerde balon gibi patlamıştır.

Genelkurmay Başkanı, 2 Ekim 2014’de Süleyman Şah Saygı Karakolu’nda görev yapan TSK personeli için özel bir Kurban Bayramı mesajı yayımlamış ve şunlardan bahsetmişti: “Gözümüz, kulağımız ve gönlümüz hep sizlerle beraberdir. Sizden gelecek tek bir haberle, Silahlı Kuvvetlerimizin anında yanınızda olacağının güvenini içinizde hissedin.” Özel Paşa’nın Süleyman Şah’a nasıl yetiştiğini tecrübeyle herkes öğrenmiştir.

2 Ekim 2014 tarihinde, Irak ve Suriye tezkereleri görüşülürken TBMM Genel Kurulu’nda konuşan Milli Savunma Bakanı, hepinizin dikkatini çekiyorum, aynen şöyle konuşmuştur: “Türk ana vatanının ayrılmaz bir parçası olan Süleyman Şah Saygı Karakolunu korumak devletimizin asli vazifesidir. Türkiye Cumhuriyeti bu sorumluluğunun gereğini yerine getirme konusunda hiçbir tereddüt göstermeyecektir.”

Madem Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu Türk ana vatanının ayrılamaz bir parçasıdır, o halde ey Cumhurbaşkanı, ey Başbakan, ey Özel Paşa ne hakla, hangi yetkiyle, kime sorarak vatandan vazgeçtiniz?
Bunu tarihe nasıl anlatacaksınız?
Bunu millete nasıl izah edeceksiniz?
“Ortadoğu’da bizden habersiz yaprak kımıldamaz” diyerek atıp tutan Davutoğlu, vatan topraklarını korkakça bırakıp kaçtığınızı hala görmeyecek misiniz?
Şam’daki Emevi Camiinde namaz kılacağız, Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacağız, Bilal Habeşi’nin Türbesi’nde dua edeceğiz diyen Erdoğan, ceddimizin kemiklerini nakliye araçlarına yükleyip vatanı yüz üstü bıraktınız, hala anlayamayacak, pişman olmayacak mısınız?

AKP’nin “Al At, Ah Mat Operasyonu” 21 Şubat 2015 akşamı saat 21 itibariyle başlamış, eş zamanlı iki ricat harekâtıyla yaklaşık 9 saat sürmüştür. Türk devleti vatanından çekilmiştir. Bu olacak, yenilecek, yutulacak şey değildir. Davutoğlu buna başarı demekte, bu rezillikle övünmektedir. Cumhurbaşkanı söz konusu bozgun için her türlü takdirin fevkinde başarılı bir operasyon yorumunda bulunmaktadır. Özel Genelkurmay Başkanı, ‘geride değerli emanetler bırakılmadığını’, Davutoğlu da ‘manevi emanetler alındıktan sonra geride kalan yapıların kullanılmaz hale getirildiğini’ şuursuzca dile getirmişlerdir.

Demek ki vatan değerli görülmemektedir. Büyük atamızın kemiklerini oradan buraya taşımak marifet olarak sunulmaktadır. Bugün Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’ndan rahatlıkla ve gurur duyarak vazgeçenler, Allah muhafaza yarın Erzurum’u, Diyarbakır’ı, Edirne’yi önüne gelene peşkeş çekeceklerdir.
Sayın Özel Paşa, senin için vatan nedir? Yoksa Harbiye’de vatan konusu işlenirken dersi mi kırdın, okuldan mı kaçtın?
Sayın Davutoğlu ya sana ne demeli? Ya seni nasıl izah etmeli?
Stratejik derinliğin çuvalına her şeyi koydun da bir tek vatanı mı unuttun?
Sayın Erdoğan bu çerçevede sana bir şey demek zaman israfıdır, zira sen vatanla yollarını çoktan ayırdın, çoktan bu defteri kapattın.

Genelkurmay Başkanı Suriye’de ortaya çıkan güvenlik sorunları ve askeri zaruretleri bahane göstererek kaçma operasyonunu gerekçelendirmeye çalışmıştır. Suriye’deki güvenlik sorunları yeni değildir ve 4 uzun yıldır sürmektedir. Bize göre, Genelkurmay Başkanlığı Hükümet kanalıyla askeri zaruretlerin neler olduğunu derhal açıklamak durumundadır. Hani ihtiyaç olduğu anda Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’na gidilecek, Türkiye’nin vatanı savunulacaktı? Nerede kaldı kararlılık mesajları, nereye gitti meydan okumalar? Davutoğlu ile birlikte Özel Paşa karargahta an be an geri çekilmeyi izlerken en küçük bir utanma, mahcubiyet hali göstermemişlerdir. Başbakan ceketi çıkarmış, masaya serilmiş harita üzerinde incelemeler yaparak sanki fethe çıkmış muzaffer komutan edasıyla pozlar vermiştir. Öyle ya, AKP’nin lügatında erkekliğin onda dokuzu kaçmak, kalan kısmı da susmaktır.

Korkaklığın sembolleri koruyamadığı vatan topraklarımızı algı yönetimiyle örtmeye kalkışmışlar, zaaflarını fuzuli hamlelerle telafi etmeye çabalamışlardır. Bu çerçevede Hükümet, sınırlarımızdan 200 metrelik uzaklıkta bulunan Suriye’nin Eşme Köyü’ne askeri birliği intikal ettirmiştir. Sanki gece gündüz ziyaret edecekmiş gibi, Milli Savunma Bakanı’na göre bu uzaklık yürüme mesafesidir.

AKP bir tarafta bayrak indirirken, diğer tarafta bölücülerin denetim ve kılavuzluğunda bayrak dikmiştir. Geride iz bırakmamak adına, Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’nu imha eden AKP Hükümeti, böylelikle vatan topraklarını bombalayan siyasi bir yönetim olarak Türk tarihinin kara sayfalarına adını yazdırmıştır. IŞİD’ten kaçan Başbakan ve Hükümeti, Süleyman Şah Türbesi’ne ABD’nin izni, PKK’nın yardım ve desteğiyle ulaşmıştır. AKP’nin, PKK-PYD’den ricacı olduğu bölücü çevreler tarafından devamlı gündemde tutulmuştur. Şu işe bakınız ki AKP’nin işbirlikçiliği resmilik ve alenilik kazanmıştır. Erdoğan, Davutoğlu ve Özel Paşa; şehit yuvası, Peygamber Ocağı TSK’yı, Türk milletine ölüm yağdıran PKK’yla aynı çizgiye getirmişlerdir. Ayn El-Arap’tan, yani Kobani’den açılan koridordan geçen birliklerimiz PKK’nın mihmandarlığıyla hareket etmiş, caniyle kahraman aynı kefeye konmuştur. Bunu yapanlara yazıklar olsun ve hakkımız varsa da haram olsun.

Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu IŞİD tehdidiyle boşaltılmış, bir şehidimiz dışında diğer askerlerimiz çok şükür sağ salim vatanlarına dönmüşlerdir. Buna diyecek bir şeyimiz yoktur. Fakat IŞİD’ten kaçarken, PKK-PYD’nin hâkimiyetinde bulunan Eşme Köyü’ne konuşlanmak da neyin nesidir?
Bir yanda Türk bayrağı dalgalanırken, hemen yakınında Öcalan canisinin ve PKK’ya ait paçavralarının direklerde sallanmasına nasıl tahammül edilecektir?
Burada da bir sorun olursa, nakil işlemi nereye yönelik olacaktır?
Cizre’de tehdit var diye, Silopi’de terör saldırısı oluyor diye, Hakkari’de güvenlik zafiyeti olur bahanesiyle buraları da kamyonlara yükleyip nereye götürelim?
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet’inde askeri zaruretler çıkarsa, ne yapacağız, Kıbrıs’ı da Mersin’e, Antalya’ya, Yozgat’a mı nakledeceğiz?

AKP Hükümeti Suriyeli muhaliflerin çıkarını gözeten eğit-donat anlaşmasını muhataplarıyla 19 Şubat’ta imzalamıştır. Böylece Suriye rejimine yönelik düşmanlığını belgelemiş, IŞİD’e cephe açmıştır.
Şam yönetimi, uluslararası hukukun ve BM kararlarının hilafına fiili işgal karşısında misilleme yaparsa, bu pısırık ve yandan çarklı Hükümet bununla nasıl başa çıkacaktır?
PKK’nın gölgesinde Eşme Köyü ve mücavir alanına mevzilenmek akıllara gelmiştir de, sınırlarımızdan Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’na kadar uzanan 37 km’lik derinliğe Türk devletinin gücü niçin yerleştirilememiştir?
IŞİD kimdir ki Hükümet kaçmaktadır?
Askeri zaruretler ve güvenlik sorunları geri çekilmeyi gerektiriyor idiyse, değerli arkadaşlarım söyler misiniz, biz Çanakkale’yi niçin müdafaa ettik, milli mücadeleyi niye verdik?
Mondros Antlaşması’ndan sonra silah bırakmaya yanaşmayarak beş ay direnen, Medine’yi canı gibi savunan, Efendimizin emanetlerini korkusuzca sahiplenen, askerlerine çekirge yedirerek hayatta tutan çöl kaplanı Fahrettin Paşa’yı unutalım mı?
Balkan Savaşlarında aç kalma pahasına Edirne’yi yaklaşık 150 gün savunan Şükrü Paşa’yı hafızamızdan silelim mi?

Allah-u Ekber Dağlarında donduk, ama onurumuzda taviz vermedik. Plevne’de aylarca direndik, ama iffetimizden olmadık. Budin’in kaybına senelerce ağıtlar yakıldı, Yemen’den Anadolu’ya kadar yalın ayak yüründü, buna rağmen Türk milleti pes etmedi, asla kaçmadı.
Aziz ecdadımız Süleyman Şah korksaydı, ezikliği başarı gibi görseydi üç kıtaya nam salmış Osmanlı İmparatorluğu vücuda gelir miydi?
Ne büyük bir ayıp ve ahlaksızlıktır ki, atamızın naaşını defnedecek bir toprak dahi bulunamamaktadır. Sayın Erdoğan, Sayın Davutoğlu, bu toprakların kilidini açan, bize yurt ve şöhret bırakan Ertuğrul neslinin bedduasını daha fazla üzerinize çekmeyin. Onlar bize devasa bir vatan bıraktı, siz elleri öpülesi ecdadımız Süleyman Şah’a 2,5 metre küplük vatan toprağı bulamıyorsunuz. Bu nankörlük, bu vefasızlık hayatınız boyunca bir gölge gibi peşinizi bırakmayacaktır. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli.

*

Kobanê halkının kardeşlik tavrının ifadesi

Siyasi iktidar hezimetten hezimete sürükleniyor ve faşist yasalarla kendini güvence altına almaya çalışıyor. Gerçek zaferler kazanamadığı için sahte zaferler icat edecek. Süleyman Şah operasyonu da sahte zaferlerinden birisiydi. Sanki rambovari bir operasyon düzenlenmiş ve tereyağından kıl çeker gibi türbe taşınmış getirilmiş. İşin gerçeğine bakarsanız hiç de öyle yansıtıldığı gibi muzaffer bir operasyon değil, yenilginin üstünü örten bir operasyon. Türbenin yerini değiştirdiler, arkalarında bıraktıklarını berhava ettiler. Suriye politikaları yıktıkları karakollarının altında kaldı. Suriye politikaları daha önce Kobanê politikalarının altında kalmıştı. Ama işin önemli başka bir boyutu daha var; düne kadar düştü düşecek dedikleri, düşürmek için kendilerini paraladıkları Kobanê’ye bu operasyonu yaparken muhtaç kaldılar. Kobanê ve Rojava halkını istemediklerini, benimsemediklerini defalarca ifade eden ve bunun için IŞİD’e destek vermek de dahil sayısız politikayı devreye sokan AKP, YPG ve YPJ ile birlikte gerçekleştirmek zorunda kaldı bu operasyonu, oradaki manevi değerlere saygıysa eğer Kürt halkı Türk halkının manevi değerlerine saygıda çok önemli bir örnek açığa çıkardı. Bugün türbe Kobanê topraklarının sınırları içerisindeki bir alandadır.

Kürt düşmanlığı yapanların, bugün Kobanê sınırları içerisinde dalgalanan Türk bayrağına iyi bakması gerekiyor. Türk bayrağı Kobanê halkının güvencesi ile dalgalanıyor, IŞİD’in gölgesinde o mukaddes mekanın güvencesini alamadınız kendinizi güvende hissettiğiniz tek yer Kobanê kantonu olmuştur. Kobanê halkının kardeşlik tavrının ifadesi olarak bu tablo ortaya çıkmıştır. Kobanê halkı tarafından verilen mesajın sahiplenmesi ve anlaşılması gerekiyor.

Kobanê’deki güçlere hükümetin teşekkür etmesi gerekiyor. Kobanê’ye konulan ambargonun da kaldırılması gerekiyor. İktidar YPG ve YPJ’ye desteklerinden dolayı borçludur. YPG’ye halen « terörist » diyorlar. Bu nasıl bir ifadedir? YPG ile işbirliği yapacaksınız, desteğini alacaksınız ama aynı güce terörist diyeceksiniz artık bölge halklarının böyle ikiyüzlü politikalara tahammülü yok. Hükümetin yapması gereken kantonları tanımaktır ve bölgede yeni bir dönemin kapısını açmaktır. Bunun için YPG yerine getirmiştir, şimdi görev üstlenme sırası iktidardadırHDP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ

*

Konuya ilişkin:

    *

    Seçim Öncesi Şah Zaferi

    Türkiye’de yine bir askeri zafer ilan edilmiş. Asker millet kültü yaratılmak istendiği için askeri zaferler çok fazla coşku yaratır. Bu nedenle olmasa da sürekli askerleri zafer hikayeleri yaratılır. Tarihte I. İnönü savaşı yok derler. Topluma moral vermek için böyle bir zafer yaratılır. Süleyman Şah Türbesinin getirilişi de böyledir.

    Süleyman Şah Türbesi neden oradan taşındı? Bu da tartışmalı bir durumdur. Kürt Özgürlük Hareketi Kobanê kuşatması döneminde bu türbenin bulunduğu karakolun IŞİD ve Türk özel kuvvetlerinin ortak karargahı olarak kullanıldığını defalarca dile getirmiştir. Daha düne kadar IŞİD’le ortak kullanılan bu karakol şimdi niye boşaltıldı? Asıl soru budur. Bu sorunun cevabı neden taşındığını da açıklar.

    10-15 gün öncesine kadar IŞİD bu karakolu üs olarak kullanıyordu. Ancak YPG-YPJ IŞİD’i püskürtüp karakola yaklaşınca böyle bir konu gündeme gelmiştir.
    YPG-YPJ biraz daha ilerlediğinde bu karakolun çevresi IŞİD’in elinden çıkıp Rojava Devrimci güçlerinin kontrolüne girecekti. Herhalde Türk devleti YPG ve YPJ’nin kontrolünde olduğu bir alanda türbenin kalmasını istememiştir. Böyle bir durumda PYD ile resmi ilişki kurmak zorunda kalacaktı. Daha doğrusu bir anlaşma ortaya çıkacaktı. Güvenlik esas olarak YPG’nin sorumluluğuna geçebilecekti.

    Öte yandan o alan hala IŞİD’in kontrolündedir. IŞİD, karakolu şimdiye kadar üs olarak kullanmıştır. Kobanê’de IŞİD’in başarısızlığı ve AKP Hükümetinin Kobanê politikalarının çökmesi karakolda iç içe kalmayı Türkiye için her bakımdan riskli hale getirmiştir. IŞİD’le yan yana olması zaten uluslararası alanda büyük rahatsızlık yaratmıştı. Bu nedenlerden dolayı Türkiye o karakolu boşaltma ve türbeyi Türkiye sınırı yakınına getirme kararı almıştır.

    Türk devletinin yansıttığı gibi öyle büyük bir operasyonla türbe taşınmamıştır. Oraya gidip alınarak mevcut yere getirilmiştir. Aldığımız bilgilere göre Türk devleti birkaç hafta önce PYD’ye baş vurmuştur. IŞİD’in karakolda bulunmasından rahatsız olduklarını ve bu konuda kendilerine yardımcı olunması istenmiştir. Şimdi anlaşılıyor ki aynı zamanda IŞİD’le de anlaşarak türbeyi oradan çıkarma ve karakolu boşaltma kararı alınmıştır. IŞİD de Türk devletinin askerleri ve türbeyi alacağı sırada orayı boşaltmayı kabul etmiştir. PYD ile görüşme yapılarak da serbest geçiş isteme ve gereken güvenliğin sağlanması istenmiştir. Bu söylenirken IŞİD’ten rahatsızlık belirtilerek geçiş onayı sağlanmaya çalışılmıştır. Gelişmeler, Süleyman Şah Türbesinin boşaltılmasının bu çerçevede olduğunu göstermektedir. Eğer başarıdan söz edilecekse savaşan iki güç olan YPG-YPJ ve IŞİD arasında bulunan bu türbenin hiçbir sorun çıkmadan yerinden sökülüp başka yere taşınmasıdır. Yoksa ortada ne tehlikeli bir operasyon ve kahramanlık hikayesi vardır, ne de herhangi bir çatışma. Herhalde PYD ile anlaşılmasaydı, IŞİD geçici olarak türbeden çekilmeseydi bu taşınma gerçekleşmezdi. Çünkü hiçbir denetimin olmadığı 200 kilometrelik güzergahtan geçiş mümkün değildi.

    IŞİD’le aylardır yan yana kalan Türk askerleri şimdi neden karakolu boşaltı? Birinci neden, tabii ki Kobanê’de yürütülen savaşın başarısızlığıdır. YPG-YPJ yaklaşınca bu işbirliği sürdürülemezdi. Karakol ortak karargah olarak kullanılamazdı. Öte yandan ABD ve Avrupa Türkiye’nin IŞİD’le ilişkisini kesmesi için aylardır baskı yapmaktadır. Bu baskı sonuç vermiş olabilir. Nitekim eğit-donat projesi konusunda ABD ile Türkiye’nin anlaştığı söylenmektedir. Çünkü bu projede bulunan muhalefet aynı zamanda IŞİD’i dışlama politikalarını hedeflemektedir. Dolayısıyla hem eğit-donat projesinde yer almak, hem de IŞİD’le açık ilişki yürütmek mümkün değildir. Karakolun boşaltılması bu durumdan çıkmak içindir.
    Ancak bu durum Türkiye ile IŞİD arasındaki ilişkinin bittiği anlamına gelmemektedir. Türkiye bundan sonra bu ilişkiyi örtülü biçimde sürdürecektir. Kuşkusuz bu durum Türkiye’nin IŞİD’e eskisi kadar destek vermeyeceği anlamına da gelmektedir. Kaynak.

    *

    Aynı konuda:

Une Réponse

  1. Türkiye’den yaklaşık 40 Km.içerde ve 10 dönümlük bir arazi parçasını,sanki bugünkü sınırlarımız dahilinde bir vatan parçası görmek akıl dışıdır.
    Biraz empati yapalım.Biz başka bir devlete ait böyle bir arazi parçasını,o devletin sahiplenmesine nasıl bakardık,neler düşünürdük.
    Aslında Balık baştan kokar.İşin başında,madem sınırlarımız dışında kalmış,oranın korunması da Suriye’ye ait olmalıdır dememiz gerekirdi.Süleyman Şah gibi nice insanlarımızın mezarları başka yerlerde.Balkanların her karışında devlet adamlarımızın mezarları var.

    Hiç birine bu denli önem vermemişiz.Ama zamanında nasıl olsa Suriye dişimize uygun deyip psikolojik bir üstünlüğü dev aynasına getirip sahiplenmişiz.

    Bari Bu zatın mezarını sınırmıza yakın kendi toprağımıza getirseydik te,ilerde çocuklarımızın başını ağrıtmamış olurduk.

    Hayret ediyor ve üzülüyorum muhalefet gösterenlerin sözlerine…Türkiye çalkalanıyor elimizin,kudretimizin altındaki vatanımıza sahip çıkmak adına lütfen susalım..

    J’aime

Laisser un commentaire

Ce site utilise Akismet pour réduire les indésirables. En savoir plus sur la façon dont les données de vos commentaires sont traitées.